Bir vali... Bir insan... Görevini layıkıyla yapmaya çalışan adam gibi adam...
Geçen bir kaç yayın döneminde Star Tv'de bir dizi yayımlanıyordu "Köprü" adında. Birkaç kez denk gelmiş, fakat nedense izlememiştim. Muhtemelen fazla dizi izlemeyen biri olduğum için bu diziyi de görmezden gelmiştim. Hala dizinin iyi bir yapım olup olmadığını bilmiyorum ama, zaten dizi hakkında konuşmayacağım.
Dizinin konusunu oluşturan olay adından da anlaşılacağı gibi bir köprünün yapımı. Elbette bu herhangi bir köprü değil. Dizinin temelini oluşturan aynı adlı bir de roman var. Ayşe Kulin tarafından akıcı bir dille kaleme alınan, tarihi temellere dayandırılan ve kurguyla okuyucuya sunulan "Köprü" kitabını okuma fırsatım oldu. Bu güzel kitap sayesinde, bu ülke insanına hizmet etmiş değerli bir insanımızı tanımış oldum.
Recep Yazıcıoğlu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olduktan sonra maiyet memurluğu ve ardından çeşitli ilçelerde kaymakamlık görevlerinde bulunmuş. Görevlerindeki titizliği ve çalışkanlığı ile göz doldurmuş olacak ki henüz 36 yaşındayken Tokat Valiliği'ne atanmış ve en genç vali unvanını almış. Daha sonraları başka illerde de valilik yapmış ve gittiği her şehirde başarılı işler çıkarmış.
Dizinin ve romanın konusu olan köprü ise Erzincan valiliği zamanında yapılmış. Bu köprüyü diğer köprülerden ayıran ise makus tarihi ve yöre insanına yokluğunun maliyeti. Erzincan'dan geçen Fırat Nehri'nin Karasu kolu Kemaliye ve Başpınar ilçelerini birbirinden ayırıyor. Başpınar ve köylerinin Erzincan'la tek bağlantı güzergahı için nehrin aşılması gerekiyor. Uzun yıllar kayıklar, feribotlar kullanılıyor. Fakat kış sonları azgınlaşan nehri bu araçlarla geçmek zorlaşıyor. Öte yandan halkın devletle, devletin de halkla tek bağlantısından hoşnut olmayan güçler devreye giriyor ve kayıkları, feribotları yakıyor. Ne hasta hastaneye yetişiyor, ne ambulans köye... Hainlerin baskınlarında askerin köylere ulaşması da hamilelerin şehre yetiştirilmesi de ihtiyaçların giderilmesi de hep aynı engele, Fırat'ın Karasu'yuna takılıyor. Neden sonra köprü fikri akıllara geliyor. Ama öyle şeyler yaşanıyor ki "köprü" diyenler "Demez olsaydık," demek zorunda kalıyorlar. Koca ülkeyi Ankara'da oturdukları makam koltuklarından yönetmeye çalışanlar, köprü projesine mali kaynak ayırmaktan uzak durdukları gibi her defasında bürokratik engeller çıkarmaktan da geri kalmıyorlar.
Nihayet birgün Erzincan'a öyle bir vali atanıyor ki bu seferki hem sabırlı ve çalışkan hem de inatçı ve tuttuğunu koparan bir vali. Kısa sürede olayın mahiyetinin ve köprünün gerekliliğinin farkına varıyor ve kolları sıvıyor. Aynı engellerle o da karşılaşıyor fakat pes etmiyor. İş öyle bir haddeye ulaşıyor ki köprü doğmayı bekleyen bir bebek gibi, her anında ilgi ve sabır bekleyen canlı bir varlığa dönüşüyor adeta.
Uzun ve çetrefilli bir yolun sonunda iki diyar birbirine çelik bir köprüyle bağlanıyor. (Bu macerayı uzun uzadıya anlatmak istemedim; çünkü kitabı okumak isteyenlerin heyecanına engel olmak istemiyorum.) Ve sonunda onlarca yıllık köprü hayali gerçekleşiyor.
Bu köprü onun belki de en anlamlı eseri, ancak Vali'yi sadece bu öyküsüyle sınırlandırmak haksızlık olur. Yıllarca sürüp giden, artık normal karşıladığımız yanlışları gören, onları eleştiren ve yalnız eleştirmekle yetinmeyip sonuna kadar karşı koyan farklı bir insan, gerçek bir yöneticiymiş Recep Yazıcıoğlu. "-miş" diyorum; çünkü bu değerli insanı talihsiz bir trafik kazasında 2003 yılında kaybettik. O zamanlar bu haberi televizyonda izlerken henüz onu tanımıyordum ve dolayısıyla bu ülkenin nasıl bir insanı kaybettiğinin farkında değildim.
Sayın Recep Yazıcıoğlu'na Allah'tan rahmet diliyorum. Onu anlatmaya çalışan, bizim onu fark etmemiz için emek veren, kitabın ve dizinin hazırlanmasında emeği geçenlere de teşekkür ediyorum.
Gidemediğin yer senin değildir. - Recep Yazıcıoğlu
Yorum Gönder
Yorum yaparken Türkçe'yi doğru kullanma ve argo sözcüklerden kaçınma hassasiyetiniz için teşekkürler!