Yaratıcılığı Öldüren Okullar

 
Bir ülkenin ve genel olarak dünyamızın geleceğini şekillendiren en önemli etmenlerden biri hiç şüphesiz eğitim ve öğretim faaliyetleri. Tüm çocuklar muazzam bir öğrenme kapasitesine sahiptirler. Onları birbirinden ayıran şey ilgi alanlarıdır. Başarısızlığın temel sebebi de ilgi kaybıdır. Çünkü ya öğrenci merak etmediği şeyleri öğrenmeye zorlanmıştır ya da konu ne kadar ilgi çekici olsa da onu aktaran eğitmen yeterince etkili değildir.
 
Bugün maalesef Türkiye'deki eğitim sistemi eskisinden daha iyi değil. Hatta belki herşey daha belirsiz öğrenciler için. Halbuki hedef sınav sistemini odaktan çıkarmaktı ama maalesef kabul etmeliyiz ki dershaneleri kapatmak ya da sınavları zamana yaymak çözüm değil. Çözüm sosyal algıyı yeniden şekillendirmek.
 
Peki sorun nerede? Neden eğitim sisteminden memnuyitsizlik bu kadar yüksek iken çözüm bulmak bu kadar zor? Öncelikle kabul etmeliyiz ki bu sadece Türkiye'nin yaşadığı bir problem değil. Ama yine kabul etmeliyiz ki problemin en çok etkilediği ülkelerden biri de Türkiye. Bilirsiniz BM İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) ile birçok ülkeyi kapsayan öğrenci başarısı karşılaştırması yapıyor. Bu istatistikler her açıklandığında Türkiye değerlendirilen ülkeler arasında son sıralarda kalıyor. Halbuki dünyada belki de en çok sınava giren öğrenci topluluklarından biri bizim öğrencilerimiz. Neden durum bu kadar vahim?
 
Sınavlar olmak zorunda ve her eğitim sisteminde de vardır. Ama amaç öğrencileri birbirleriyle kıyaslamak olmamalı. Amaç öğrenciye hangi alanlarda eksikleri olduğunu ve hangi alanlarda daha ilgili ve dolayısıyla başarılı olduğunu göstermek olmalı. Ama sınavlar böyle de olmamlı! Herhalde eğitim hayatım boyunca binlerce sınava girdim. İlkokuldan doktoraya kadar farklı okullarda farklı derslerden ve yüzlerce farklı hoca tarafından hazırlanmış sınavlar... Geriye dönüp bakınca görüyorum ki bu sınavların bir kısmı olması gerektiği gibi ama çok büyük bir çoğunluğu ise öyle değil! Peki sınav nasıl olmalı? Bence bunun için eğitimin, öğretimin amacına bakmak gerekli. Neden eğitim alırız ki?
 
Eğitimin birinci amacı çocuklara ve gençlere kendi potansiyellerini fark etmeleri ve onları geliştirebilmeleri için gerekli ortamı sunmak olmalı. İkincisi hayatları boyunca kendilerine faydalı olacak bilgileri öğretmek. Dolayısıyla olması gereken herkese aynı bilgileri adeta "yüklemek" olmamalı. Haliyle böyle bir sisteme ayak uydurabilenler "başarılı" olurken diğerleri "başarısız" olacak. Dolayısıyla eğitim sistemi tüm yetenekleri kucaklayacak şekilde daha esnek olmalı. Bir fabrikadan çıkan ürünler gibi tek tip öğrenci "üretmeyi" hedef edinmemeli. Bir diğer özelliği de bilginin kendisine odaklanmak yerine bilgiye nasıl ulaşılabileceğine ve bilginin nasıl kullanılabileceğine odaklanması olmalı. Önemli olan öğrencileri ezberci anlayıştan kurtarıp yaratıcı düşünmeye ve sorun çözmeye yönlendirmek.
 
Tabi böylesi bir eğitim sistemi için çok ciddi altyapı ve yetişmiş insan gücüne ihtiyaç var. Öğretmen kalitesi de burada devreye giriyor. Eğitimci olma yetenek ve şevkine sahip, alanına hakim ve dinamik öğretmenlerin bu sistemi iyileştirme potansiyelleri var. Aksi takdirde dönüşüm devlet planlamaları ya da yatırımları ile mümkün olmayacaktır.
 
Bir eğitimci değilim ama hemen herkes gibi eğitimin içinde büyüyenlerdenim. Ve ilkokul düzeyinden üniversitelere kadar tüm aşamalarda Türkiye'nin ciddi bir dönüşüme ihtiyaç duyduğuna inanıyorum.
 
Bu konuda fikrimi beyan etmeme vesile olan TED konuşması ile yazımı sonlandırıyorum. Sir Ken Robinson, İngiliz bir eğitimci ve 2006 yılında yaptığı bu konuşması bugüne kadar 28 milyondan fazla kez izlenmiş. Sizin de ilginizi çekeceğini düşünüyorum:
 
 


Yorum Gönder

Yorum yaparken Türkçe'yi doğru kullanma ve argo sözcüklerden kaçınma hassasiyetiniz için teşekkürler!