İnsan Klonlama

2012 Nobel Tıp-Fizyoloji ödülünü kazanan İngiliz bilim insanı Sir John Gurdon, yakın zamanda BBC radyo programında insan klonlamanın gelecek 50 yıl içinde yapılabileceğini düşündüğünü açıkladı. Kendisi bundan 50 yıl kadar önce kurbağa klonlayan kişi olduğu ve klonlama tarihinde bu vesileyle önemli bir yere sahip olduğu için, söylediği şey önemsenmeli diye düşünüyorum. Peki, klonlama tam olarak nedir? Bilim insanları neden klonlama yapmak ister? Klonlamanın riskleri nelerdir? Klonlamayla ilgili efsaneler ve yanlış bilinenler nelerdir? İnsan klonlamanın yol açacağı sorunlar aşılamaz mı? Tüm bu soruları ilerleyen paragraflarda tartışacağız.
 
Klonlama Nedir?
 
 
Ian Wilmut et al. Nature Reviews Genetics 4, 855-864 (November 2003)


Bir klon, bir canlı organizmanın tam genetik kopyası demektir. Bu bağlamda, aslında doğal olarak klon insanlar vardır ve aramızda yaşarlar. Tek yumurta ikizleri, tüm genom bakımından birebir aynıdır ve doğanın ürettiği klonlardır. Bu bakımdan yapay klonlama bir canlının tek yumurta ikizini üretmek gibidir. Yapay embriyo ikizleme (artificial embryo twinning) olarak adlandırılan nispeten eski teknikte, erken evredeki embriyo Petri kabında müdahale ile hücrelere ayrıştırılır ve her biri taşıyıcı annelerin rahimlerine aktarılır. Bu olay, kimi zaman anne rahminde doğal olarak gerçekleşen hadisenin taklidi gibidir.
 
Somatik hücre çekirdeği transferi (somatic cell nuclear transfer) ise doğada olmayan bir yöntemle klonlamadır. Yukarıda anlatılan yöntemden en önemli farkı bir embriyonun değil, tamamen farklılaşmış bir hücrenin tam bir canlıya dönüştürülmesidir. Doğal olarak embriyo hücreleri diğer tüm hücre türlerine dönüşme kapasitesine sahipken, deri hücresi, kas hücresi vb gibi farklılaşmış hücrelerin böyle bir hücresel kaderi yoktur. Ancak artık biliyoruz ki doğal olarak bu eğilimde olmasalar bile, farklılaşmış hücrelerin programı başlangıca döndürülerek kök hücre kapasitesi kazandırılabilir. Somatik hücre çekirdeği transferi olarak adlandırılan klonlama tekniği bu sayede mümkündür.
 
Basitçe anlatmak gerekirse, bu teknikte deri hücresi gibi bir vücut hücresi verici canlıdan alınır. Bir de yumurta bağışlayıcısı dişi vardır. Dişiden alınan yumurta hücresinin çekirdeği çıkarılır ve vücut hücresi ile elektrik akımı altında birleştirilir. Artık, içi boşaltılan yumurta hücresi vericiden alınan normal vücut hücresinden gelen çekirdeğe ve dolayısıyla onun taşıdığı genetik bilgiye sahiptir. Bu yumurta çeşitli kimyasallar ile bölünmeye teşvik edilir ve kültür ortamında embriyo gelişmeye başlar. Sonra gelişen embriyo alınır ve taşıyıcı annenin rahmine yerleştirilir. Hamileliğin sonunda dünyaya gelen canlı, genetik bilgisini (çekirdeği) vücut hücresinden aldığı için, vücut hücresi (somatik hücre) vericisinin (donörün) klonudur. Ancak, yumurta hücresinden mitokondriyel genetik bilgi de aldığı için yüzde yüz klon denemese de benzerlik yüzde doksan dokuzdan fazladır.
 
Klonlamanın Amacı Nedir?
 
Bilimin ilk amacı soruların peşinden gitmek, sınırları zorlamak, doğayı anlamaktır. Buradan bir fayda sağlanıp sağlanamayacağı ise bir sonraki meseledir. Klonlama da ilk olarak hücreyi ve canlılığı anlamak adına çok önemli keşiflerin yapılmasını sağlamıştır. Bunun yanında klonlamanın kullanım alanları da vardır. Terapötik klonlamada, hastanın klonu embriyo evresinde kendisini oluşturan ve birçok hücreye farklılaşma kapasitesinde olan kök hücrelere ayrılır. Yani klon canlı embriyo aşamasındayken öldürülür (ölüm ve yaşam kavramlarının tartışılabileceği bir zaman diliminde) ve kök hücre kaynağı olarak kullanılır. Toplanan kök hücreler sinir hücresi, karaciğer hücresi vb hücrelere farklılaştırılarak doku yenilenmesinde (gelecekte de doku ve organ mühendisliklerinde) kullanılır. Bu hücreler verici hastadan kaynaklandığı için doku uyuşmazlığı sorunu olmaz. Ancak hatırlatmak gerekir ki, erişkin kök hücreleri ve indüklenen (induced pluripotent) kök hücreler, terapötik (tedavi) olarak embriyonik kök hücrelere alternatiftir. (2012 Nobel Tıp-Fizyoloji ödülünü John Gurdon ile paylaşan Shinya Yamanaka, indüklenmiş pluripotent kök hücre oluşturduğu için ödüle layık görülmüştür.)
 
Üreme amaçlı klonlamada ise klon embriyonun yaşamasına izin verilir ve taşıyıcı bir anne tarafından doğurulur. Böylece insan gibi normalde eşeyli üreyen bir canlının eşeysiz üremesi mümkün olur. Doğal yollarla ya da tüp bebek gibi yardımcı metotlarla çocuk sahibi olamayan çiftler böylece klon bebek sahip olabilir. Dahası, çift olmaya gerek yoktur. Bir erkek ya da bir kadın tek başına çocuk sahibi olabilir (yumurta vericisi ve taşıyıcı anne sadece yardımcı elemanlardır). Ancak bebek, o kişinin genetik kopyası olacaktır. Üreme amaçlı klonlama (reproductive cloning) sadece eşeysiz üreme için kullanılmanın ötesinde ölen kişilerin yeniden dünyaya getirilmesinde de kullanılabilir. Detaylarını aşağıda tartışacağız.
 
Klonlamanın Riskleri Var Mıdır?
 
Hayattaki hemen herşeyin bir artı-eksi dengesi olduğu gibi klonlamanın da riskleri vardır. İlk risk başarı oranının düşüklüğüdür. Haberlerde izlediğiniz klonlanan bir koyun veya kedinin üretimi için epey emek harcanır ve binlerce denemeden ancak birkaçı başarıya ulaşır. Bu başarı oranı ile klonlamanın günlük hayatta yer alacak bir olguya dönüşmesi pek olası değildir. Klon canlı yüzlerce denemeden sonra dünyaya gelse bile çeşitli anomalilerin görülmesi olasılığı yüksektir. Klon canlı normalden büyük organlara sahip olabilir (large offspring syndrome) ve bu çok çeşitli tıbbi problemleri beraberinde getirir. Ayrıca böbrek, beyin ve bağışıklık sistemi sorunları da olasıdır.
 
Klonlama sırasında somatik hücre çekirdeğinin genetik programı yeniden programlandığı için gen anlatımı düzeninde sorunlar olabilir. Yani, normalde aktif olması gereken genler pasif duruma geçebilir ya da tam tersi durum söz konusu olabilir. Bu da klonlama sırasında başarısızlığa yol açabilir ya da anormal gelişim söz konusu olabilir.
 
Klonlama ile ilgili en popüler problem ise telomer uzunluğudur. Telomer, kromozomların ucundaki ek DNA dizileridir ve her hücre bölünmesinde (spesifik olarak, her replikasyonda) aşamalı olarak kısalırlar. Telomer dizi kısala kısala biterse, genleri içeren önemli DNA dizileri tehlike altına girer. Genetik kaosu engellemek için hücre bu aşamada kendi yaşamını sonlandırır. Dolayısıyla telomer uzunluğu hücresel yaş ile orantılıdır. Bugüne kadar klonlanan canlılarda telomer uzunluğu bakımından uyumlu sonuçlar elde edilememiştir. Yani bazen klonlar telomerleri kısa olarak dünyaya gelirler (ki ömürleri bu sebeple kısa olur); ya da normal veya daha uzun olabilir.
 
Görüldüğü gibi, klonlama daha iyi anlaşılması gereken, hala gelişim aşamasında olan bir konudur.
 
Klonlama Hakkında Yanlış Bilinenler
 
bio170cloning.blogspot.com
Klonlama oldukça heyecan verici bir konu ve bu sebeple popüler kültürde de kendisine yer bulmuş bir olgu. Romanlardan filmlere, felsefe kitaplarından karikatürlere... Ancak klonlamanın bu gibi mecralarda yanlış yer alması da olasıdır. Klonlamayla ilgili bilinen en büyük yanlışlardan biri yukarıdaki karikatürde yer alıyor. Bir kişiyi fotokopi aletinde çoğaltır gibi anında klonlayamazsınız. Klon önce laboratuvar ortamında üretilir, sonra anne rahminde gelişir, doğar ve büyür. Bugün 30 yaşında olan bir adamın klonu 30 yıldan biraz daha uzun bir süre sonra 30 yaşında olacaktır!
 
Yanlış bilinen diğer bir husus ise klonun orijinalinin yüzde yüz kopyası olmasıdır. Yukarıda açıkladığım gibi zaten metodun bir sonucu olarak yüzde yüz genetik eşitlik söz konusu değildir. Ancak daha da önemli olanı fenotip denilen genetik dışa vurumun sahip olunan genlerin doğrudan bir yansıması olmanın ötesinde çok karmaşık ve etkileşimli bir gen anlatım mekanizmasının sonucu olmasıdır. Ne kadar benzer olursa olsun, tek yumurta ikizlerinde bile fiziksel ve davranışsal farklılıklar mevcuttur. Bu, çevresel etkinin (beslenme, stres, tecrübeler vs) bir sonucudur. Dolayısıyla klonlar arasında da farklılıklar olacaktır.
 
Diğer bir mit ise klon ordular ya da işçiler üretmek. Bilimkurgu eserlerde yer bulan bu olay elbette olasıdır ancak çok düşük bir olasılıkla. Çünkü insan klonlamak gerek maddi açıdan gerekse emek ve zaman açısından normal yolla insan doğmasından daha zordur. Zaten insanlar yüz yıllardır başka insanları savaşlarda piyon gibi kullanırken ya da ucuz iş gücü olarak kullanırken klonlama zahmetine gerek var mıdır? Yine de açık bir kapı bırakıyorum.
 
genETİK!


İnsan klonlama modern zamanlarda bilimsel etik açısından en çok tartışılan konulardan birisi olmuştur. Burada en önemli etkenlerden biri dinlerdir. Her ne kadar klonlama "insan yaratma" olarak tanımlanamazsa da dini hassasiyetler sebebiyle özellikle Hristiyan dünyasında oldukça eleştirilmiştir. Yine de tüm batı dünyasının insan klonlamayı yasaklaması söz konusu olmamıştır. Aksine, İngiltere, İspanya, İsveç gibi bazı ülkeler araştırma amaçlı insan klonlamayı destekliyor. Asya'da ise dinin bu konuya tersi bir etkisi söz konusu. Japonya, Kore, Hindistan, Çin gibi ülkelerde insan klonlama çalışmaları destekleniyor çünkü buralarda etkili olan Hinduizm ve Budizm gibi dinler klonlamayı bir çeşit reankarnasyon olarak algılıyor.

Diğer bir kaygı noktası ise klonlanan insanların hakları. Klonlanan bir insan klonlandığı kişinin velayetinde mi olacak? Diğer insanlarla aynı haklara sahip olabilecek mi? Yoksa, örneğin hasta bir kişinin klonu o kişiye donör olması amacıyla üretilip, klonun rızası sorulmaksızın organ naklinde verici olarak kullanılacak mı?

Klonlamanın ne gibi ahlaki, etik değerlerle ne şartlar altında yasal olarak düzenlenebileceği oldukça tartışmalı diğer bir mesele. Klonlamayı uluslararası bir yasayla düzenleyebilir miyiz? Yoksa her ülke kendi değerlerine göre önlem almakta serbest mi bırakılmalı? Klonlama sadece tedavi amaçlı mı kullanılabilmeli; üreme amaçlı da kullanılabilir mi; ya da tamamen yasaklanmalı mı? İnsan klonlama hangi şartlara bağlanmalı ve nasıl takip edilmeli?

Belki tüm bu sorulara acilen yanıt bulmak zorunda değiliz ama bu hususları tartışıp karar vermek zorunda kalacağımız zaman uzak görünmüyor. Genetik biliminin insanlığa açtığı kapı, bilimsel sınırları zorlarken ahlaki, etik ve yasal sınırları da yeniden tanımlamayı zaruri kılıyor.

Yorum Gönder

Yorum yaparken Türkçe'yi doğru kullanma ve argo sözcüklerden kaçınma hassasiyetiniz için teşekkürler!