Gelişen teknolojimiz ve değişen psikolojimizle her geçen gün aslında bir parçası olduğumuz doğadan uzaklaşıyoruz. Bunun bir sonucu olarak doğayı ve doğal dengeyi anlayışımız da azalıyor ve insanoğlu olarak doğanın ona zara veren, uyumsuz bir parçası haline dönüşüyoruz.
Modern hayattan zaman zaman uzak durmayı ve özümüze yani doğal yaşama yakın olmayı - işi gereği - başarabilenlerden Michel Denis-Huot, yakaladığı sıradışı fotoğraf karesiyle doğadan şaşırtıcı bir manzara sunuyor (yazının başındaki fotoğraf - üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz). Fransız fotoğrafçının ilgi alanı hayvanlar. Bu yazıda yer alan kareleri ise Kenya'daki Masai Mara Ovası'nda çekmiş. Böyle sıra dışı bir anı belgelemeyi başarmasında fotoğrafçılık tecrübesi mi yoksa şansı mı ağır basmış bilemiyorum ama çok iyi bir iş çıkarmış.
Denis-Huot sabah vakti üç genç çitanın yavru bir impalayı yakaladığını görmüş. Burası normal ve hemen hepimizin belgesellerden aşina olduğu bir olay. Ancak sonrası ilginç: Çitalar beklenenin aksine impalayı öldürmek yerine onunla bir süre oyun oynamışlar ve sonra hiç bir şey yapmadan serbest bırakmışlar. Çitaların impalayla oyun anları - ve hatta sevgi gösterdikleri anlar - ise objektife işte böyle yansımış.
Daha önce haberlerden böyle şeyler görmüşüzdür: kediler köpeklerle, kediler farelerle oynar vs. Ancak çitanın çok vahşi bir hayvan olduğunu ve olayın benzer örneklerinin aksine hayvanat bahçesi vb. bir yerde değilde doğal ortamda yaşandığını göz önüne alırsak ne kadar ender ve güzel bir olayla karşılaştığımızı daha iyi anlarız.
İşi gereği vahşi yaşam hakkında bayağı tecrübesi olan Denis-Huot, olayı çitaların karınlarının tok olmasına bağlıyor. O halde tok karınlı çitaların sadece avlanma eğitimi yaptıklarını ve sonrasında avlarını serbest bıraktıklarını söyleyebiliriz.
Fotoğraflara bakarken aslında doğanın bizlere çok anlamlı bir mesaj verdiğini de fark etmemiz gerekiyor. Uygar ve bilinçli olan insanlar gözü doymazca hep daha fazlası için bitmek bilmeyen bir yarış halinde yeri geldiğinde etrafındaki insanlara ve çevresine zarar vermekten geri kalmazken, vahşi ve bizim gibi üstün bir aklı olmayan hayvanlar ise tok oldukları için avlarını zarar vermeden serbest bırakıyor. Sizce de büyük bir çelişki değil mi bu?
Michel ve emin değilim ama muhtemelen eşi Christine Denis-Huot'un fotoğraflarını yayınladıkları web sitelerine buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Ayrıca ikilinin Photographes de l'impossible (İmkansızın Fotoğrafları) adlı bir de televizyon belgeselleri var. Belgeselin IMDb sayfasına ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.
Modern hayattan zaman zaman uzak durmayı ve özümüze yani doğal yaşama yakın olmayı - işi gereği - başarabilenlerden Michel Denis-Huot, yakaladığı sıradışı fotoğraf karesiyle doğadan şaşırtıcı bir manzara sunuyor (yazının başındaki fotoğraf - üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz). Fransız fotoğrafçının ilgi alanı hayvanlar. Bu yazıda yer alan kareleri ise Kenya'daki Masai Mara Ovası'nda çekmiş. Böyle sıra dışı bir anı belgelemeyi başarmasında fotoğrafçılık tecrübesi mi yoksa şansı mı ağır basmış bilemiyorum ama çok iyi bir iş çıkarmış.
Denis-Huot sabah vakti üç genç çitanın yavru bir impalayı yakaladığını görmüş. Burası normal ve hemen hepimizin belgesellerden aşina olduğu bir olay. Ancak sonrası ilginç: Çitalar beklenenin aksine impalayı öldürmek yerine onunla bir süre oyun oynamışlar ve sonra hiç bir şey yapmadan serbest bırakmışlar. Çitaların impalayla oyun anları - ve hatta sevgi gösterdikleri anlar - ise objektife işte böyle yansımış.
Daha önce haberlerden böyle şeyler görmüşüzdür: kediler köpeklerle, kediler farelerle oynar vs. Ancak çitanın çok vahşi bir hayvan olduğunu ve olayın benzer örneklerinin aksine hayvanat bahçesi vb. bir yerde değilde doğal ortamda yaşandığını göz önüne alırsak ne kadar ender ve güzel bir olayla karşılaştığımızı daha iyi anlarız.
İşi gereği vahşi yaşam hakkında bayağı tecrübesi olan Denis-Huot, olayı çitaların karınlarının tok olmasına bağlıyor. O halde tok karınlı çitaların sadece avlanma eğitimi yaptıklarını ve sonrasında avlarını serbest bıraktıklarını söyleyebiliriz.
Fotoğraflara bakarken aslında doğanın bizlere çok anlamlı bir mesaj verdiğini de fark etmemiz gerekiyor. Uygar ve bilinçli olan insanlar gözü doymazca hep daha fazlası için bitmek bilmeyen bir yarış halinde yeri geldiğinde etrafındaki insanlara ve çevresine zarar vermekten geri kalmazken, vahşi ve bizim gibi üstün bir aklı olmayan hayvanlar ise tok oldukları için avlarını zarar vermeden serbest bırakıyor. Sizce de büyük bir çelişki değil mi bu?
Michel ve emin değilim ama muhtemelen eşi Christine Denis-Huot'un fotoğraflarını yayınladıkları web sitelerine buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Ayrıca ikilinin Photographes de l'impossible (İmkansızın Fotoğrafları) adlı bir de televizyon belgeselleri var. Belgeselin IMDb sayfasına ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.
1 yorum :
Mükemmel bir anı yakalamış.
YanıtlaYorum Gönder
Yorum yaparken Türkçe'yi doğru kullanma ve argo sözcüklerden kaçınma hassasiyetiniz için teşekkürler!