Notaların Dili

İnsanoğlu dünya üzerinde bulunduğu yüzlerce yıl boyunca hep yeni birşeylerin peşinden koştu, yeni şeyler keşfetti ya da oluşturdu. Bazısı bir işe yaramadı ya da önemini, işlevini kaybettiği için yok oldu; bazısı varlığını sürdürmeyi başardı ve nadir olarak bazıları da zaman ve mekan sınırlarını kendisi için yok kılmayı başardı ve hemen her yerden, her kültürden insana ulaştı ve varlığını oluştuğu ilk günden beri korumayı başardı. İşte kısa süreliğine veya ebediyen varlığını korumayı başaran her öge ortak bir paydada toplanıp üst kültürünü oluşturdu ve bunun gelip geçici veya daimi bir üyesi oldu.
Artık teknolojideki gelişmeler vasıtasıyla küreselleşen (Bence küreselleşmenin en önemli dayanağı teknoloji ve onun teorik temeli olan bilimdir.) dünyamızda neredeyse ortak bir kültürden bahsedebiliriz. Belki bugün bu köklü dönüşümün devam ettiğini ve hala her coğrafyanın kendine has özelliklerini koruduğunu iddia edebiliriz ama yakın gelecekte farklılıklarımızın azalacağı ve kültürlerimizin ortak bir paydada kaynaşacağı gerçeğini göz ardı edemeyiz. Bu uğurda önümüzdeki yüzyılda daha önceki her dönemden daha hızlı bir şekilde kültür erezyonu yaşanacağının ve belki de hala kullanılan pek çok dilin yok olacağının farkında olmalıyız.
Bu noktada bir virgül koyup esas konuma geçmeyi (Çünkü uzattıkça konuyu toparlayamayacak halde dağıttığımın farkındayım.) yararlı buluyorum. Az evvel bahsettiğim dillerin yok oluş sürecinde diğer tüm dillerden daha güçlü şekilde ayakta durmayı başaracağından şüphe etmediğim dil notaların dilidir. Zaten evrensel olan müzik dili birbirimizi anlamkta, kendimizi anlatmakta en iyi kullandığımız enstrümanlardan biri değil midir? Müziğin bir avantajı da diğer tüm dillerin (gerçek anlamda dillerin) aksine doğuştan gelen bir yetenek olmasıdır. İngilizin, Japonun, Kenyalının ne dediğini anlamazsınız ama icra ettiği müziği siz ya da beş aylık bebeğiniz dinleyebilir. Bu anlamda müzik sınır tanımaz, insanların arasındaki düşünsel sınırları kaldırır.
Bu yazıda genel olarak müzik hakkındaki düşüncelerimi paylaşmak istedim. Şimdi biraz daha somut yaklaşmak istiyorum konuya kendimi örnek vererek. Açıkcası müziğe yeteneğim olduğu söylenemez. [Allah'tan dinlemek için sadece iki kulak (Bir tane de olur :) yeterli.] Yani müziğin mutfak kısmından anlamam. Gerçeği sadece anlayanların mutfakta olduğu da söylenemez. Şişip patlayan balonlar misali günlük şöhretleri hepimiz biliyoruz. Herkes kaset çıkarmayı (Artık kaset kalmadı yahu:), klip çekmeyi, hatta internetteki video sitelerini bu bağlamda kullanmayı (Gerçeği YouTube artık kendi şöhretlerini çıkarır oldu.) denememeli. Ama fırsatınız varsa bir müzik aleti çalmayı öğrenmekten geri kalmayın. (Okullardaki flüt hariç; neredeyse binlerce kişilik Ulusal Flüt Orkestrası kurabilecek hale geldik:)
Bence müzikte sözlü ve sözsüz diye ayrım yapmak çok doğru. Hani rock, pop, klasik falan gibi ayrımlar varya işte bunların bir basamak üzerinde, hepsi için geçerli olabilecek (Rap hariç, o sözsüz olur mu hiç?) bir ayrım bence. Engin olmayan müzik bilgime (!) dayanarak söylediğim bu husus bağlamında yine kendimden devam edeyim. Genelde çok nadir müzik beğenirim ve fark ettim de sevdiğim müziklerin çoğu sözsüz. Bence sözü olmadığı halde işlenilen duyguyu dinleyicisine aktarabilen müzik daha başarılıdır. Tam bu noktada Eurovision parçamızın dili İngilizce mi olsun Türkçe mi tartışması aklıma geliyor ama bu kazana bir baharat daha eklemenin anlamı kalmadı; çünkü tadı kaçtı. Dolayısıyla bu konuda yorum yapmayacağım ama Eurovision Şarkı Yarışması yapıldığında elbette burada birkaç kelam ederim.
Yazının sonuna yaklaşırken en sevdiğim parçadan söz edeyim. Elbette şu gezegen üzerinde bunca yılda yazılan, söylenen yüz binlerce müzik eserinin hepsini dinlemeye ömrüm yetmez ama bugüne kadar dinlediklerim arasında birinin diğerlerinden benim için çok farkı var. Hırvat piyanist Maksim Mrvica'nın yorumladığı Ernest Gold'un bestelediği Exodus. Merak edenler için buraya YouTube'taki videosunun linkini koyuyorum.
All in all (Lisedeki İngilizce derslerinden Writing'teki en popüler sonuç paragrafı giriş cümlelerinden biri. Hey gidi lise günleri...) müzik denen hadise müzisyenleriyle, dinleyicileriyle yoluna devam ediyor. İnsanın canı sıkılınca da keyfi yerinde olunca da, yani her ruh halinde dinleyebileceği bunca müzik varken, insanoğlu da büyük bir zevkle müziği kullanamktan çekinmediğince ayakta kalmayı başaracak yegane dil notaların dilidir.

Yorum Gönder

Yorum yaparken Türkçe'yi doğru kullanma ve argo sözcüklerden kaçınma hassasiyetiniz için teşekkürler!