Dün internette yeni bir üniversitenin temel atma töreniyle ilgili haber okudum (Haberi okumak için tıklayın!). Son yıllarda sayısı hızla artan üniversitelere bir yenisi daha katılmak üzere. Önemli olan bu üniversitenin Kayseri'de açılması ya da adının Abdullah Gül Üniversitesi olması değil. Önemli olan ve tartışılması gereken üniversite sayısı ve onunla bağlantılı olarak kalitesi.
Son birkaç yıl içerisinde üniversite sayısı iki koldan artış gösterdi: Bir yandan hükümet her şehirde en az bir devlet üniversitesi olması gerektiğine inanarak harekete geçti; diğer yandan artık belli bazı fakülteleri barındırma zorunluluğu kaldırılan vakıf (ya da halk arasında bilinen adıyla "özel") üniversiteler her yerde kurulmaya başladı. Vakıf üniversiteleri kendi kaynakları ve öğrencilerden aldıkları yüklü eğitim ücretleriyle kendi çarklarını bir yere kadar döndürmeye daha yakın görünürken devlet üniversiteleri bir iki bina, birkaç öğretim görevlisiyle üniversiteden ziyade liseye benzer şekilde hizmete başladı, başlıyor ya da başlayamıyor.
Beni çok az şey yurdun dört bir yanında üniversitelerin açılması kadar çok mutlu edebilir; lakin gerçekte olan şey bu mudur iyi düşünmek gerekiyor. Bu noktada sorulması gereken ilk şey: Neden bu kadar çok devlet üniversitesi açılıyor? Bence ilk cevap gençleri teskin etmek ve seçmenin yüzünü güldürmek olmalı. Nihayetinde daha birkaç yıl evvel ÖSS'ye (bence bu sınavın en popüler ismi olduğu için bunu kullanıyorum) giren öğrencilerin belli bir kısmı üniversiteye gitme fırsatı yakalayabiliyorken şimdi sınava girip barajı aşan herkes için bir yer mevcut. Öyle ki kontenjanın dolmadığı yerler oluyor. Eğer buna "eşitliğin", "sosyal devletin" gerekliliği gözüyle bakıyor ve "İsteyen herkes üniversite okumalı," diyorsanız çok önemli bazı şeyleri göz ardı ediyorsunuz.
Çünkü yine de herkes istediği bölümde okuyamıyor. Çünkü birçok kişi üniversite bitiriyor ama üniversite mezunu olamıyor! Çünkü insanlar meslek edinmek için okuyor ama işsiz oluyor. Çünkü bu konudaki algıda ciddi bir problem var.
Eğer yeni kurulan her üniversite dünyada öncü olma yolunda yarışan ciddi kurumlara dönüşseydi bu yazıyı yazıyor olmazdım. Birçok mezunun yine de işsiz kalacak olması gerçeğine rağmen. Ancak biliyoruz ki bugüne kadar var olan, köklü üniversitelerimizin bile ancak bir kısmı, çok uzun yıllar sonunda bir yerlere gelebildi. Kaldı ki daha önce yazdığım gibi dünyada en iyi ilk 500 üniversite arasına Türkiye'den sadece 5 okul girebiliyor (2010 sıralamsına göre; bu sayı bazen daha da azalıyor.) (Bu sıralamayı görmek için buraya tıklayın!).
Türkiye'nin ihtiyaçlarını ve gerçeklerini göz önünde tutunca bu okulların kaçı beklenen düzeye çıkabilir? Sizce Türkiye'de bütçenin kaçta kaçı üniversitelere, bilim-teknolojiye, ar-ge'ye ayrılıyor? Sizce her yıl aynı meslekten on binlerce insanın piyasaya girişi nasıl bir işsizlik çıkmazı yaratıyor? Peki, bu üniveriste hayali kuran gençleri ve ailelerini kandırmak olmuyor mu?
Üniversite sadece gençlere meslek edindirme yeri değildir. Onlara entellektüel bir ortamda kendilerini her açıdan geliştirme fırsatı veren, toplumun kanaat önderlerini yetiştiren, bilimsel çalışmalar ve teknoloji üretimi vasıtalarıyla güncel sorunlara çözümler bulan ve toplumu kalkındıran lokomotifler olmalıdır. Ancak şu anda üniversitelerimizin çok azı bu niteliklere sahip.
Türkiye'de de son bir iki yıldır üniversiteleri bilimsel araştırma üretkenliklerine göre sıralayan bir kurum var: Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Enformatik Enstitüsü. Bu kurum yaptığı araştırmaların amacını şu şekilde özetliyor:
URAP Araştırma Laboratuarı 2009 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Enformatik Enstitüsü bünyesinde kurulmuştur. URAP'ın amacı yükseköğretim kurumlarını akademik başarıları doğrultusunda değerlendirebilmek için bilimsel metodlar geliştirmek ve yapılan çalışmaların sonuçlarını kamuoyu ile paylaşmaktır.
Hedefimiz, çalışmalar sonucunda elde edilen veriler ile üniversitelerin kendi akademik performanslarını diğer üniversitelerle karşılaştırabilmesine ve belirlenen kriterlere göre gelişmeye açık yanlarını farketmelerine yardımcı olmaktır.
URAP (Buraya tıklayın!) sitesinde çeşitli kategorilere göre üniversitelerin sıralandığı tabloları inceleyebilirsiniz.
Tüm üniversitelerin (125 üniversite değerlendirilmiş) genel puan tablosunda ilk 20 okul şunlar:
URAP'ın internet sitesinde dünya üniversiteler sıralamasını da inceleyebilirsiniz. Kurum her yıl listelerini güncellemeyi planlıyor.
Yukarıda 125 üniversitenin değerlendirildiğini yazdım. Peki şu anda Türkiye'de kaç üniversite var? Henüz kurulma aşamasına olanları saymazsak YÖK (Yükseköğretim Kurulu) sitesindeki veriye göre 103 devlet, 62 vakıf olmak üzere 165 üniversitemiz var. Merak edenler için dünyadaki toplam üniversite sayısını da yazmak istiyorum. Bu bilgiye ulaşmak çok zor olsa da bu konuda en güvenilir metotlardan birini kullanan - ve asıl amacı üniversitelerin internet sitelerinin karşılaştırmak olan - Webometrics'in veri tabanına baktım. Buna göre dünyadaki üniversite sayısı 17,716. İlgilenenler buradaki sayfadan detaylı bilgiye ulaşabilir.
Tekrar tartışmamıza geri dönersek, son olarak şunu eklemekte fayda var: Bolluğun bir de faydası vardır. Çünkü evrimde ya da serbest piyasa ekonomisinde olduğu gibi benzer şeyden çok sayıda olması rekabeti arttırır ve geriye iyi olanlar kalır. Uzun vadede böyle bir yarış belki iyi olabilir ama unutmamak gerekir ki bu yarışın kaybedenleri çok şey kaybetmiş olacaktır.
Yorum Gönder
Yorum yaparken Türkçe'yi doğru kullanma ve argo sözcüklerden kaçınma hassasiyetiniz için teşekkürler!