Bilinçaltı 2: Bilinç ve Ötesi



"Bilinçaltı 1: Günümüz Dünyasında Ekonomi" başlıklı makale bu yazı dizisinin ilk bölümü. Okumak için buraya tıklayın!

Beyinlerimizin çok az bir yüzdesini kullandığımızı duymuşsunuzdur. O halde beynin geri kalan kısmı bir hiç uğruna mı kafatasımızı işgal ediyor? Elbette hayır. Her ne kadar vücudumuzda en az tanıdığımız organ beyin olsa da onun hakkında bildiklerimiz bize bilinç ve bilinçaltı kavramlarını daha iyi algılamamızda yardımcı oluyor. Beynimizin az bir bölümünü kullandığımız fenomeni de açıklamasını burada buluyor.

Beyni kullandığımız bilgisayarlara benzetirsek (sık kullanılan bir analoji) açık olan programlar bilincimizi, bilgisayarın sabit diskinde depolanan diğer program ve dosyalar ise biliçaltımızı temsil eder. Her gün duyu organlarımızla birçok şey algılarız. Eğer her birini tek tek değerlendirecek olsaydık bu kadar çok hesaplamayı en iyi bilgisayarlar olan beyinlerimiz bile başaramazdı. Kaldı ki yaşamak büyük bir strese dönüşürdü. Ancak bu detayları ihmal etmek de pahallıya mal olabilir. Bu yüzden beynimiz algıların çoğunu otomatik bir sistemle zamanı geldiğinde kullanılmak üzere depolar. Bunu yaparken değerlendirme sürecini devre dışı bırakarak beyin gücü ve enerjide tasarruf sağlar. Ancak bunca, önemi nispeten düşük detay diğer bilgilerle az ilişkili olarak depo edildiğinden geri çağırımı kolay olmaz. Bu yüzden üst kata çıkarken kaç merdiven basamağını geçtiğinizi hatırlamazsınız ve sorsaydım bana bunu saymadığınızı söylerdiniz. Halbuki, beyniniz bu bilgiyi bile saklar. Bu yüzdendir ki zaman zaman çok gereksiz ayrıntıları hatırlayarak şaşırabiliriz. Mesela eskilerden (çok uzun yıllardır dinlemediğiniz) bir şarkıyı dinlediğinizde zihninizde o günlere ait bir görüntü parçası belirebilir; halbuki bu anıyı onu yaşadığınızdan beri hiç düşünmemiş olsanız bile. Ya da nedenini anlamasanız da bir tat veya kokuyu duyu organlarınızla algılamadığınız halde anımsadığınız olmuştur. İşte bu detay bilgiler aktif olarak kullanılmasalar da saklanırlar ve bilinçaltını oluştururlar. Hem de beynin yüzde doksan beşinden fazlası bu iş için ayrılmıştır (Binde dokuz yüz doksan dokuz da denilmektedir; ancak bugünkü bilgilerimiz kesin bir ölçüm için yetersizdir.). Önemsiz detaylar için neden bu kadar yer harcar ki beynimiz?

Burada algı farklılığı cevaptır. Bilincin üst kısmı için (buzdağının, "iceberg", suyun üstündeki kısmı gibi) bu bilgiler ayrıntı ve önemsiz gibi görünse de saklanmalarının bir anlamı vardır. Bilgisayar ve beyin benzetmesinden devam edelim: Bilgisayar için bilginin girişi ve işlendikten sonra çıkışı söz konusudur. Klavye, fare, tarayıcı vb. ile bilgi girişi yaparız ve sonuçları ekran, yazıcı, hoparlör vb. ile alırız. Beynimiz için de benzer durum söz konusudur. Beş duyu ile bilgi alır, işler ve sinir ve kas sistemleri ve son davranıcı organlarla (el, bacak, ağız vb.) sonucu dışarı yansıtırız. Burada beyin bilgi işlemde temel rolü oynamakla birlikte tüm süreçte hakimdir. Beynimizin bu süreçte (bilgi alma, işleme, sonuç verme) bilgisayarlardan farkı işin bir kısmını otonom gerçekleştirmesidir. Tıpkı kaç merdiven çıktığımız bilgisini istemsizce algıladığımız gibi (bilgi alımı), bazı hareketlerimiz de istemsizdir (bilgi çıkışı). Biz bunların çoğuna refleks desek de tümünü kastetmeyiz. Diğerleri nedir?

Her konuşmanız veya hareketiniz yüzde yüz sizin kontrolünüzde mi? Hergün işe aynı yoldan gidiyorsanız bir süre sonra yolu düşünmezsiniz. Yürüyerek gidiyorsanız ayaklarınız sizi kendiliğinden götürür. Otomobille gidiyorsanız ilk bir iki gün yola özellikle dikkat ettiğiniz halde sonraki günlerde güzergahı hiç düşünmezsiniz; en azından üst bilincinizde. Artık yolu öğrendiğiniz söylersiniz. Ama öğrenseniz bile düşünmediğiniz şeyi yapamazsınız. Kaslarınızın hafızası yoktur.

Hergün birçok şeye tepki vermek durumundayız. Bazıları daha az önemlidir, diğerleri daha çok. Bazıları için anlık bir karar süreci yeterliyken bazıları uykumuzu kaçırır. Ama her karar verme sürecinde bilincin her iki kısmı (üstü ve altı) birlikte çalışır. Bilinçaltının size ne sunacağına karar veremezsiniz. Bu yüzden bazen çok şaçma şeyler aklımıza gelir. Neyse ki hepsini uygulamak zorunda değiliz. Çünkü üst bilinç mantıklı bir karar verme süreci uygular ve son söz onundur. Ancak karar verme süreci kısaldıkça ve alt bilincin yanlış bilgi sunma oranı arttıkça durum tehlikeye girer. Bu yüzden hatalarımızın çoğu kısa sürede karar vermek zorunda kaldığımızda olur. Örneğin, yanlış birşeyi ağzımızdan kaçırabiliriz; peki bu gerçekten düşündüğümüz şey miydi? Bunun için suçlanabilir miyiz? Neyse siz bir an önce özür dilemeye bakın! Çünkü böyle şeylerin izahı zordur ve ben de bu yüzden bu yazıyı bu kadar çok uzattım :)

Bilinçaltının bilgi girişi ve çıkışı doğal olarak neredeyse kontrolsüzdür. Bilinçaltı, deneyimlerimizi saklayarak muazzam bir bilgi bankası oluşturur ve yaşamımızı kolaylaştırır. Bilinçaltından yoksun olsaydık çok basit kararları vermekte bile aciz kalırdık. Yani handikapına kıyasla doğru orantılı önemde bir işlevi vardır. Ancak bizler için yeri geldiğinde bir zayıf noktaya dönüşür ve fırsatçılar bundan faydalanmakta geri kalmazlar.

İşte sonraki yazımda bu başlığın ilk iki yazısı birleşecek ve sarsıcı örnekleriyle az bilinen bir gerçeği gün yüzüne çıkaracak.

"Bilinçaltı 3: Subliminal Reklamcılık" başlıklı makale bu yazı dizisinin son bölümü. Okumak için buraya tıklayın!

2 yorum

Yazının devamını sabırsızlıkla bekliyorum. Bilinçüstüne sağlık :)

Yanıtla

Sağ ol! Yazının devamı daha ilginç olacak diye umuyorum. En yakın zamanda yazacağım.

Yanıtla

Yorum Gönder

Yorum yaparken Türkçe'yi doğru kullanma ve argo sözcüklerden kaçınma hassasiyetiniz için teşekkürler!