Milyarlarca insan dünyanın dört bir yanında kendince bir hayat sürüyor. Tek başımıza bu büyük insan topluluğunun önemsiz ve küçük bir parçasını oluşturuyormuşuz gibi hissediyoruz. Bizden önce de birileri vardı ve sonra da birileri olacak ve büyük makine sürekli yenilenen parçalarıyla çalışmaya devam edecek. Peki bu büyük makineyi kontrol etmeye, yönlendirmeye çalışan birileri var mıdır? Bunu nasıl yapabilirler ki? Ya da neden yapsınlar ki?
Bu yazı dizisinde işte bu pek de ilgilenmediğimiz ve çoğumuza komplo teorisi gibi gelen konuya yakından bakacağız. Şaşırmaya hazır mısınız?
Günümüz dünyasında hakim güç nedir? Biraz düşündükten sonra çoğumuzun cevabı para olacaktır? Size göre daha zengin olanların istediklerini elde etmekte sizden daha rahat olmaları rahatsız edici olabilir. Ama daha rahatsız edici olan şey, en zenginlerin bizi bile elde etmekten geri çekinmeme olasılıkları olabilir mi?
Siyasete fazla girmeyeceğim ama dünya ülkelerinin neredeyse ortak olarak kullandıkları ekonomik sistem kapitalizm ve serbest piyasa. Burada büyümenin sınırı yoktur. Bazıları sistemli olarak o kadar büyüyebilir ki hükümetlerin üzerinde güçlere sahip olurlar. Bu, yeri geldiğinde yoktan sebeplerle - var olan esas sebepse birilerinin kârıdır - savaşların çıkmasına bile sebep olabilir.
Konunun bir kolu bu güçler ve yöntemleri olabilir, ancak ayrı bir dalı. Bu yüzden buraya girmeyeceğim ama bundan bahsetmemin nedeni toplumların kaderine birilerinin karar verebilmesi gerçeğine fikirce ısınmamızı sağlamaktı.
Birşeyleri kontrol etmenin yolu birilerini kontrol etmekten geçer. Örneğin politik şantaj yöntemi ile bir bakana belli yönde hareket etmesi için baskı kurmak gibi. Kişileri doğrudan kontrol etmenin dışında daha az bilinen, fakat daha tehlikeli olanı ise toplulukları kontrol etmektir. Bu daha dolaylı yöntemleri gerektirdiğinden fark edilmesi çoğu zaman daha güçtür.
Yukarıda kısa kısa değindiğim hususlarda aklıma çarpıcı örnekler gelmekle birlikte bunları yazmıyorum. Ancak sizlerin de benzer güncel örnekleri hatırladığınızı sanıyorum.
Bir çoğumuz kendi hayatımızın akışı içindeyken önemli birşeyi unuturuz. Aslında bireysel olarak basit ve önemsiz gibi hissettiğimiz anlar olsa da aslında her birimiz oldukça güçlüyüz. Çünkü birilerinin bize ihtiyacı var. Bir siyasi partinin hükümete dönüşebilmek için sizin tek bir oyunuza oldukça fazla ihtiyacı vardır. Çünkü milyonlarca oy aslında birer oyun toplamı değil midir? Her ne kadar "Benim bir oyumu çıkar / ekle, ne fark eder ki?" düşüncesi çoğumuza hakim olsa da. Yine her markanın sizin alacağınız tek bir ürüne ihtiyacı vardır. Sizin gibi düşünen diğerleriyle birlikte seçimlerinizle bir marka iflas ederken diğeri yüksek kârlar elde eder. Ve tüm bunlar günlük hayatın parçasıdır. A marka deterjan yerine B marka deterjanı almak sizi etkilemeyebilir ama birilerini bayağı çok etkiler.
Yüz yıl kadar önce bir insanın ulaşabileceği kendisince üretilmemiş (satın almak zorunda olduğu) ürün sayısı ve çeşidi oldukça sınırlıydı. Bunda üretimdeki azlığın yanında mesafe etkeni de önemliydi. Dolayısıyla oldukça sınırlı ticaret söz konusuydu. Bir bölgedeki üretici, satıcı için ne rekabet ne de iflas aktif problemler olmuyordu çoğu zaman. Ancak zamanla birçok şey değişti. Artık modern dünyada insanlar daha çok şeye ihtiyaç duyuyorlar (Çoğu gerçekte ihtiyaç olmayabilir!) ve her ihtiyaçları için çok daha fazla alternatif söz konusu. Artık mahalle bakkallarının yerinde alış-veriş merkezleri, sokak sütçüsünün yerinde tüm ülkeye süt satan markalar var. Bir şekilde oldukça hareketli bir ekonomik-finansal sistemin içindeyiz ve bizi etkilemediğini söylemek saflık olur.
İşte bu hareketli sistem oldukça rekabetçi ve kimi zaman vahşi ("vahşi kapitalizm"). Her üreticinin, satıcının tek amacı ise daha çok kâr. Hatta "müşteri memnuniyeti" ve son yılların gözdesi "çevrecilik" konseptleri bile bir yerde yine bu amaca hizmet etmiyor mu? Mesajı ne olursa olsun markaların bir şekilde müşteriye ulaştırılması gerekiyor ve burada devreye reklam giriyor.
Yazının ikinci bölümünde reklam kavramına farklı bir açıdan bakacağız ve bilinçaltının istismarını göreceğiz.
"Bilinçaltı 2: Bilinç ve Ötesi" başlıklı makale bu yazı dizisinin sonraki bölümü. Devam etmek için buraya tıklayın!
Yorum Gönder
Yorum yaparken Türkçe'yi doğru kullanma ve argo sözcüklerden kaçınma hassasiyetiniz için teşekkürler!