Orta Doğu yine her zamanki gibi zor günler geçiriyor. Ne yazık ki yıllardan beri Dünya'nın en karışık ve zorlu coğrafyalarından biri olan Orta Doğu yine bir savaşa sahne oluyor. Yine uluslar arası kamuoyunun tepkisi yetersiz. Kan ve göz yaşı daha uzun süre dinmeyecek gibi görünüyor.
İsrail 3 Ocak gecesi başlattığı kara harekatıyla Gazze'ye girdi. Zaten böyle bir harekatın ayak sesleri duyulmuştu. Yaklaşık bir haftadan beridir Gazze'yi havadan vuran İsrail birkaç gün önce yedekleri askere çağırmaya başlamıştı. Bu davranış yakında bir kara harekatı olabileceğini açıkça belli etmişti. Ve 3 Ocak gecesi beklenen işgal gerçekleşmeye başladı. İsrail askerleri tanklar eşliğinde bölgeye girdi. Aynı zamanda askerlere havadan destek veriliyor.
Hamas militanlarının el yapımı roketleriyle Gazze'den Güney İsrail'e yaptığı rast gele atışlar zarar vermek bakımından etkisiz olmakla beraber bölgede yaşayanlar üzerinde korku vasıtasıyla psikolojik baskı yaratıyordu. Bunun üzerine ateşkes bozuldu ve İsrail havadan Gazze'yi vurmaya başladı. Bu hava saldırısında beş yüze yakın Filistinli öldü ve bini aşkını ise yaralandı. Dünya genelinde ve hatta İsrail içinde hava harekatının bir an önce durdurulması için tepkiler büyürken İsrail kuvvetleri bir adım daha ileri gidip Gazze'ye karadan girdi.
İsrailli yetkililer harekatın amacının Hamas güçlerinin etkisiz hale getirilmesi ve roket saldırılarının önlenmesi olduğunu açıkladılar ve bu harekatın uzun ve zorlu olmasını beklediklerini eklediler. İsrail güçlerinin Gazze'deki dağılım ise bölgenin güney ve kuzey olmak üzere iki bölgeye bölünmekte olduğunu gösteriyor. Uzmanlar bu taktiği İsrail'in Gazze'ye güneyden silah girişini engellemeye çalışması olarak açıklıyorlar.
Filistin'in Gazze toprakları iki taraftan İsrail, batıdan Akdeniz ve güneyden Mısır ile çevrili. Uzun süredir abluka altında olan bölgeye gönderilen yardımlar güneydeki Mısır sınırından alınabiliyor. Ancak Mısır bir süredir yardımların bölgeye ulaşmasını engelliyor. Bu davranışın gerisinde ülke içindeki Hamas, El-Fetih gibi gruplar arasındaki sürtüşme ve bu grupların farklı dış güçlerle temasta olması yatıyor. Sürekli bombardıman altındaki bölgede zaten zayıf olan alt yapı tamamen harap olmuş durumda. İnsanlara yiyecek ve ilaç gibi hayati yardımlar bile ulaşmıyor. Elektrik, su, doğalgaz hatları da kullanılamaz durumda. Bölge tam anlamıyla yokluk içinde ve şimdi bu durumda bir de bombardıman altındalar.
İsrail her ne kadar bugün bulunduğu toprakları işgal etmiş olsa da Hamas saldırılarına karşı koymaları doğal bir refleks. Bu davranışın haklılığı ise herkesin bakış açısına göre değişiyor. Fakat İsrail sadece militanlarla mücadele etmekten ziyade hedefi şaşmadan vuran yüksek teknoloji ürünü füzelerine rağmen cami, pazar yeri ve hatta ambulans gibi sivil hedefleri vuruyor. Bunun hiçbir haklı açıklması olamaz. İsrail kendisini savunmaktan ziyade bölgedeki tüm Filistinlileri öldürerek sorunu çözmeye çalışıyor gibi görünüyor.
Uluslar arası tepki ise sivil olarak anlamlı olmakla birlikte devletler bazında oldukça yetersiz. Birleşmiş Milletler ateşkes çağırısında bile bulunamazken Avrupa Birliği İsrail'in kendini savunma hakkını kullandığını açıklıyor. Amerika Birleşik Devletleri ise dost ve müttefik İsrail'i koşulsuz desteklmeye devam ediyor. Arap dünyası ise her zamanki gibi birleşemiyor ve yeterli tepki veremiyor. En sert tepkilerden birini Türkiye verdi. İran ise her zamanki gibi İsrail'i sözle tehdit etmekle yetiniyor.
Peki bu insani kriz bu noktada nasıl çözülür? İsrail'in artık bölgeden atılamayacağı anlaşılmalı. Filistinlilerin özgürlük istekleri de durdurulamaz. Bir an önce İsrail harekatı durdurmalı ve Hamas da roket saldırılarını durdurmalı. İki ülke tam ve sürekli bir ateşkesin altına imzasını atmalı ve birbirlerinin sınırlarına ve özgürlüklerine saygı duymayı öğrenmeli. Filistin üzerindeki ambargo kaldırılmalı ve bölgeye uluslar arası yardım yapılmalı. Filistin ve Filistin halkının Dünya ile entegrasyonu sağlanmalı. Filistin'deki militarist gruplar dağıtılmalı ve düzenli ve kanuni bir iç güvenlik birimi kurulmalı.
Tüm bunların gerçekleşmesi için uluslar arası toplum hızla harekete geçmeli ve tarafları bu barışa zorlamalı. Ve hem İsrail hem de Filistin bu iki ülke arasındaki sorunun yalnızca kendi meseleleri olduğunu anlamalı ve bu meseleyi bazı dış güçlerin oyuncağı haline getirmemeli. Çünkü bu savaş iki ulusa da zarardan başka birşey vermiyor.
Devletlerin ayakta kalması orduların gücüne veya savaşlara kalmamalı. Çünkü bu unsurlar birini bugün korur ve diğerini yıkabilir. Ancak aynı yıkımı yarın diğer ülkeye yaşatmayacağının garantisini kimse veremez. Ancak ben birşeye garanti verebilirim ki o da savaşın ve savaşma içgüdüsünün her iki durumda da insanlığı öldürdüğüdür. Sanırım başlamamız gereken nokta da tam olarak bu gerçeği anlamaya çalışmaktan başka birşey değildir.
İsrail 3 Ocak gecesi başlattığı kara harekatıyla Gazze'ye girdi. Zaten böyle bir harekatın ayak sesleri duyulmuştu. Yaklaşık bir haftadan beridir Gazze'yi havadan vuran İsrail birkaç gün önce yedekleri askere çağırmaya başlamıştı. Bu davranış yakında bir kara harekatı olabileceğini açıkça belli etmişti. Ve 3 Ocak gecesi beklenen işgal gerçekleşmeye başladı. İsrail askerleri tanklar eşliğinde bölgeye girdi. Aynı zamanda askerlere havadan destek veriliyor.
Hamas militanlarının el yapımı roketleriyle Gazze'den Güney İsrail'e yaptığı rast gele atışlar zarar vermek bakımından etkisiz olmakla beraber bölgede yaşayanlar üzerinde korku vasıtasıyla psikolojik baskı yaratıyordu. Bunun üzerine ateşkes bozuldu ve İsrail havadan Gazze'yi vurmaya başladı. Bu hava saldırısında beş yüze yakın Filistinli öldü ve bini aşkını ise yaralandı. Dünya genelinde ve hatta İsrail içinde hava harekatının bir an önce durdurulması için tepkiler büyürken İsrail kuvvetleri bir adım daha ileri gidip Gazze'ye karadan girdi.
İsrailli yetkililer harekatın amacının Hamas güçlerinin etkisiz hale getirilmesi ve roket saldırılarının önlenmesi olduğunu açıkladılar ve bu harekatın uzun ve zorlu olmasını beklediklerini eklediler. İsrail güçlerinin Gazze'deki dağılım ise bölgenin güney ve kuzey olmak üzere iki bölgeye bölünmekte olduğunu gösteriyor. Uzmanlar bu taktiği İsrail'in Gazze'ye güneyden silah girişini engellemeye çalışması olarak açıklıyorlar.
Filistin'in Gazze toprakları iki taraftan İsrail, batıdan Akdeniz ve güneyden Mısır ile çevrili. Uzun süredir abluka altında olan bölgeye gönderilen yardımlar güneydeki Mısır sınırından alınabiliyor. Ancak Mısır bir süredir yardımların bölgeye ulaşmasını engelliyor. Bu davranışın gerisinde ülke içindeki Hamas, El-Fetih gibi gruplar arasındaki sürtüşme ve bu grupların farklı dış güçlerle temasta olması yatıyor. Sürekli bombardıman altındaki bölgede zaten zayıf olan alt yapı tamamen harap olmuş durumda. İnsanlara yiyecek ve ilaç gibi hayati yardımlar bile ulaşmıyor. Elektrik, su, doğalgaz hatları da kullanılamaz durumda. Bölge tam anlamıyla yokluk içinde ve şimdi bu durumda bir de bombardıman altındalar.
İsrail her ne kadar bugün bulunduğu toprakları işgal etmiş olsa da Hamas saldırılarına karşı koymaları doğal bir refleks. Bu davranışın haklılığı ise herkesin bakış açısına göre değişiyor. Fakat İsrail sadece militanlarla mücadele etmekten ziyade hedefi şaşmadan vuran yüksek teknoloji ürünü füzelerine rağmen cami, pazar yeri ve hatta ambulans gibi sivil hedefleri vuruyor. Bunun hiçbir haklı açıklması olamaz. İsrail kendisini savunmaktan ziyade bölgedeki tüm Filistinlileri öldürerek sorunu çözmeye çalışıyor gibi görünüyor.
Uluslar arası tepki ise sivil olarak anlamlı olmakla birlikte devletler bazında oldukça yetersiz. Birleşmiş Milletler ateşkes çağırısında bile bulunamazken Avrupa Birliği İsrail'in kendini savunma hakkını kullandığını açıklıyor. Amerika Birleşik Devletleri ise dost ve müttefik İsrail'i koşulsuz desteklmeye devam ediyor. Arap dünyası ise her zamanki gibi birleşemiyor ve yeterli tepki veremiyor. En sert tepkilerden birini Türkiye verdi. İran ise her zamanki gibi İsrail'i sözle tehdit etmekle yetiniyor.
Peki bu insani kriz bu noktada nasıl çözülür? İsrail'in artık bölgeden atılamayacağı anlaşılmalı. Filistinlilerin özgürlük istekleri de durdurulamaz. Bir an önce İsrail harekatı durdurmalı ve Hamas da roket saldırılarını durdurmalı. İki ülke tam ve sürekli bir ateşkesin altına imzasını atmalı ve birbirlerinin sınırlarına ve özgürlüklerine saygı duymayı öğrenmeli. Filistin üzerindeki ambargo kaldırılmalı ve bölgeye uluslar arası yardım yapılmalı. Filistin ve Filistin halkının Dünya ile entegrasyonu sağlanmalı. Filistin'deki militarist gruplar dağıtılmalı ve düzenli ve kanuni bir iç güvenlik birimi kurulmalı.
Tüm bunların gerçekleşmesi için uluslar arası toplum hızla harekete geçmeli ve tarafları bu barışa zorlamalı. Ve hem İsrail hem de Filistin bu iki ülke arasındaki sorunun yalnızca kendi meseleleri olduğunu anlamalı ve bu meseleyi bazı dış güçlerin oyuncağı haline getirmemeli. Çünkü bu savaş iki ulusa da zarardan başka birşey vermiyor.
Devletlerin ayakta kalması orduların gücüne veya savaşlara kalmamalı. Çünkü bu unsurlar birini bugün korur ve diğerini yıkabilir. Ancak aynı yıkımı yarın diğer ülkeye yaşatmayacağının garantisini kimse veremez. Ancak ben birşeye garanti verebilirim ki o da savaşın ve savaşma içgüdüsünün her iki durumda da insanlığı öldürdüğüdür. Sanırım başlamamız gereken nokta da tam olarak bu gerçeği anlamaya çalışmaktan başka birşey değildir.
Yorum Gönder
Yorum yaparken Türkçe'yi doğru kullanma ve argo sözcüklerden kaçınma hassasiyetiniz için teşekkürler!