Kuantum Kilitlenmesi



 
Fizik bilimi son bir yüz yıldır tarihe damga vuracak gelişmelere sahne olurken, maddeyi en küçük boyutlardaki özellik ve etkileşimler düzeyinde ele alan kuantum fiziği ve mekaniği bu hususta öncü konumunda. Bu gelişmeler ışığında, günlük hayatımızda farkında bile olmadığımız ilginç fiziksel gerçekleri öğrendiğimiz gibi bunların gelecekteki potansiyel uygulamaları teknolojimize çağ atlatabilecek potansiyele sahip.
 
Bu özelliklerden birisi de süper-iletkenlik. Elektrik akımını iletebilen (iletken) maddeler bu enerjinin bir kısmını ısı gibi başka enerjilere dönüştüren kısmi yalıtkanlığa (direnç) sahiptir. Ancak bazı maddeler, belli kritik bir sıcaklığın altındayken sıfır elektriksel direnç gösterirler. İste bu özelliğe süper-iletkenlik denir. Bazı süper-iletken maddeler, manyetik alanda kuantum kilitlenmesi (quantum locking ya da flux pinning) olarak adlandırılan bir davranış sergilerler ve manyetik alan içerisinde adeta kilitlenerek havada uçarlar.
 
Tel Aviv Üniversitesi'nden Boaz Almong'un TED konuşmasında sergilediği deney, kuantum kilitlenmesinin gözler önüne seriyor. Sihirbazlık gösterisi gibi ilgi çeken deney izleyiciler tarafından ayakta alkışlanıyor:
 

 
Burada sergilenen özelliğin bildiğimiz klasik manyetizma ve mıknatıs özelliklerinden farklı olduğunu belirtmek isterim. Bu özellikten yola çıkarak gelecekte hayalleri zorlayan teknolojiler geliştirmek mümkün. Süper hızlı ulaşım araçları, kayıpsız enerji nakli ve belki de Dünya'nın manyetik alanından faydalanacak teknolojiler gibi!

Aslanlara Fısıldayan Adamla Tanışın



Kevin Richardson Güney Amerikalı bir fizyolog. Yıllar önce yerel bir aslan parkında çalışmaya başladığında hayatı değişmiş. Aslanlar ve diğer vahşi hayvanların davranışlarını anlamaya ve onları korumaya adamış hayatını. Zamanla onlarla o kadar yakınlaşmış ki hiçbirimizin cesaret edemeyeceği bir yakınlık kurmuş aslanlar ve bazı diğer yırtıcı hayvanlarla. Zamanla Johannesburg yakınlarında bir koruma parkı kurmuş ve belgeseller çekmiş. Ünü "The Lion Whisperer"e çıkan Kevin'in aslanlarla olan sıra dışı yakınlığını anlamak ve vahşi hayvanların duygusal davranışlarını yakından görmek için GoPro kamerayla çekilen şu videoyu izleyebilirsiniz:

 
Kevin, projeleri ve koruma parkıyla ilgili daha fazla bilgi için internet sitesini ziyaret edebilirsiniz: http://www.lionwhisperer.co.za/

Saniye Saniye Uçak Kazası



























Her ne kadar en güvenli ulaşım araçlarından biri olarak gösterilse de, kaçımız bir uçağa binerken kaza ihtimalini aklımızdan geçirmez? Bu korkunun bu kadar bilinçaltımıza işlemiş olmasının nedeni uçak kazasındaki tam bir çaresizlik durumu olsa gerek. Kaç kişi uçak kazasını sağ atlatabilir ki!

Ferdinand Puentes'in yolcusu olduğu küçük uçak Hawaii'ye doğru yol alırken arızalanıyor ve okyanusa alçalarak düşüyor. Kazayı atlatanlardan birinin GoPro kamerasına ise o anlar yansıyor:

 
Kazada yolculardan biri maalesef hayatını kaybediyor. Kaza anında yolcuların gösterdiği soğukkanlılık ise akıllarda kalıyor.

300
























Vay be, sevgili okur! Tam dört aydır bir şey yazmamışım bloğuma. Sanırım bu şimdiye kadar ki en uzun ara verişim. Elbette karar verilmiş bir ara veriş değil ama ister istemez yazıların arasına günler girmeye başladı. Aslında geriye dönüp bakınca sadece büyük bir hevesle yazmaya başladığım ilk günlerde hemen her gün yeni bir şey ekliyordum bloğa. Sonraları bu enerjim azaldı ister istemez. Daha sonra ise hayatın getirdiği yoğunluk beni iyice koparmaya başladı bloğumdan. Maalesef zamanın getirdiklerine ya da götürdüklerine pek müdahale edemiyoruz. Bloğuma keyifle ve heyecanla bir şeyler yazmak da işte zamanın benden götürdüklerinden biri. Artık boş vaktim olsa bile dürüst olmak gerekirse bu zamanı bloğa yazmaktan ziyade başka şeylere harcamayı tercih ediyorum.

Neyse, bu yazı DRT23'ün 300. gönderisi! Neredeyse 6 yıl evvel üniversiteye yeni başlamış bir genç olarak adım atmıştım blog dünyasına. Bir gelenek olarak her 100. yazıyı özel bir yazı olarak yazıyorum.  Bunlardan ilki "100üm Gülüyor!"da bloğa bakış açım ve nasıl bir motivasyonla yazdığımdan bahsetmiştim. "200. Gönderi" adlı yazıya 100. yazının başlığı gibi yaratıcı bir başlık bulamamıştım! Belki biraz da bunun getirdiği hüzünle yazıyı kısa kesmiştim :) O zaman bir sonraki 100'lük yazıyı ne zaman yazacağımı bilemediğim gibi böyle bir yazının asla olup olmayacağından bile emin değildim. Nasip bugüneymiş.

Üşenmedim ve biraz da çok hakim olmadığım yeni versiyonuyla Excel'de bir grafik hazırladım. Günler süren komplike matematiksel işlemler sonrası her yüzlük yazı dilimi için geçen süreyi gösteren bir grafik ortaya çıkardım :) Bir adım daha ileri gittim ve grafik fonksiyon denklemini bulup bir sonraki 100'lük yazıyı ne zaman yazacağımı bile hesapladım. Sürtünme kat sayısını sıfır ve pi sayısını 3.14 alırsak bu öngörünün gerçek hayata yansıyacağını umuyorum :)

 
Grafikten de anlaşıldığı gibi, her 100'lük yazı dilimi için geçen süre zamanla artıyor. Buna göre 300. yazıdan 400. yazıya kadar yaklaşık 98 ay geçecek. Bu da 8 yıl demek!
 
Ben kişisel olarak hem zaman bulamadığımdan hem de artık eskisi kadar hevesim kalmadığından bloğa yazamıyorum. Ancak ortada daha büyük, küresel bir kriz var aslında! Dünya genelinde bloglara olan ilgi hayli azaldı. Bir zamanlar forumlar gözdeydi. Sonra bloglar bayrağı teslim aldı. Blogların öldüğü şu günlerde etkileşimli internet içeriğinin lideri tartışmasız sosyal medya. Başta Facebook ve Twitter geliyor. Herhalde kullanımları çok kolay ve okuyucu çekme zorluğu az olduğu için kitleler halinde onlara yönlendik (Bunda paylaşılan içeriğin kolay hazırlanması en önemli etken belki de.). Birinci çoğul şahıs olarak yazdım ama aslında şimdiye kadar herhangi bir sosyal medya hesabım olmadı. Ben hala sadık bir blogger'ım :)
 
Yakında (bir aydan az zaman sonra) bloğun 6. yıl yazısını yazarım (diye umuyorum, unutmazsam!). Devamını ona saklayarak bu yazıyı sonlandırayım. 400. yazıda buluşmak üzere sevgili okur; 8 yıl sonraya verdiğim bu randevuyu unutma!

Dünya'nın En Soğuk Şehri

 
Yeryüzündeki tüm canlı türleri kendisine en uygun coğrafyada yaşar ve bu bölgeye o canlını habitatı denir. Ancak insanoğlu tüm sınırları ve engelleri aşarak Dünya'nın dört bir yanına dağılmayı başarmıştır. Ya etrafına uyum sağlamıştır (diğer canlılar gibi) ya da etrafını kendisine uydurmuştur (diğer canlılardan farklı olarak). Gezegenimizdeki insan nüfusu coğrafi şartlar olarak ideal bölgelerde yoğunlaşmışsa da en ekstrem yerlerde bile insanlara rastlamak mümkün. Antarktika'da bile araştırma istasyonları var. Dünya yetmezmiş gibi dönüşümlü olarak bir grup astronot Uluslararası Uzay İstasyonu'nda yaşıyor!
 
Bu verdiğim iki örnek insan varlığını gösterse de buralarda henüz insan yerleşiminden bahsetmek doğru değil. Ama Dünya'nın başka uç noktalarında yaşayan insan toplulukları da var. İşste bu yerlerden biri Rusya Federasyonu'na bağlı Sakha Cumhuriyeti'nin başkenti Yakutsk. Kuzey Kutup Dairesinin 450 kilometre güneyinde kalan Yakutsk oldukça da izole bir yerleşim yeri. Google Haritalar'da incelediğime göre binlerce kilometre çapındaki alanda başka bir şehir yok.
 
 
Ancak bu şehri farklı kılan izole olması değil. Yakutsk Dünya'nın en soğuk şehri. Öyle ki kışın sıcaklık genelde - 40 C'den de aşağıda seyrediyor! Hatta tarihinde - 64 C'lik bir rekora da sahip. Bu inanılmaz soğuğa rağmen şehrin nüfusu 270 bin civarında. Peki bu kadar insan neden buraya toplanmış olabilir? Ne onları bu akıl almaz iklime katlanmaya razı ediyor?
 
Bölgeye ilk yerleşim 14. yüzyıl civarında başlamış. Aslında bu insanlar Yakut Türkleri ve bugün hala nüfusun çoğunluğu onlardan oluşuyor. Bu bölgeyi dikkate değer kılan şey yer altı zenginlikleri. Özellikle dünya elmasının beşte biri bu bölgeden çıkarılıyor. Altın gibi başka önemli madenler de burada mevcut. Maden endüstrisinin başı çektiği gelişim bu bölgeye insanları çekmiş ve bu ekstrem koşullarda yaşamaları için onlara bir neden vermiş!
 
Steeve Iuncker—Agence VU
Yazları ise sıcaklık 30 C'lere kadar yükseliyor. İnsanlar yaşam tarzlarını bu iklim koşullarına göre adapte etmiş. Şahsen insanların neden böyle bir yerde yaşamaya razı olduklarını ve ilk fırsatta göç etmediklerini anlayabilmiş değilim. Elmas ve diğer madenler çıkıyor olabilir ama eminim bu insanların hiçbiri milyarder değil. Onlar sadece işçiliğini yapıyorlar ve esas parayı şirketler kazanıyor; her yerde olduğu gibi.
 
Russian Today adlı TV kanalının Yakutsk ile ilgili yayınını aşağıdaki videoda izleyebilirsiniz.
 



 

İstanbul Kafası

 
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
 
...diye başlar Orhan Veli'nin ünlü "İstanbul'u Dinliyorum" şiiri. Binlerce yıllık tarihiyle ve barındırdığı insan çeşitliliğiyle İstanbul apayrı bir tarihtir, kültürdür ve güzelliktir. Her ne kadar bitmez problemleriyle yaşaması zor bir şehir olsa da güzelliğiyle yüzlerce şiire, şarkıya, filme konu olmuştur.
 
Doğup büyüdüğüm şehir olan İstanbul'dan ayrılalı henüz birkaç hafta oldu ama şimdiden bu kadim şehri özledim. Hep söylerim, bir yerde turist olarak bulunmakla orada yaşamak arasında çok fark vardır. İstanbul gezmek için harika bir şehir. Her yıl kendine çektiği milyonlarca turistle zaten bunu ispatlıyor. Ancak yaşaması zordur ve pahalıdır, Türkiye'nin diğer şehirlerine göre. Yine de İstanbul'da yaşamak, İstanbullu olmak bir başkadır. İnsan, doğası ne kadar güzel de olsa tek düze bir şehirde yaşamaya başlayınca İstanbul'un farklılığını daha iyi anlıyor.
 
Son birkaç haftadır sıkça NTV'de yayınlanan ve Levent Erden'in sunduğu "İstanbul Kafası" adlı programa denk geliyorum. Program güzel ama beni asıl etkileyen jenerik müziği oldu. Beni alıp İstanbul'a götüren bu güzel şarkının İstanbul'dan manzaralar eşliğindeki klibini paylaşmak istiyorum.
 

 

113 Yıllık Geleneğin Sonu


 
Bloğu önceden beri takip edenler bilir FC Barcelona taraftarı olduğumu. Belki gidip de Camp Nou'da bir maç izlemek henüz nasip olmadı ama yaklaşık 10 yıldır Barcelona'yı takip ediyorum. Fırsat buldukça maçlarını izliyorum televizyondan. Şimdi hatırlıyorum da henüz Barcelona dünya futbolunda bu kadar sükse yapmadan önce bu takıma ilgi duymamın sebeplerinden biri de formalarında reklam taşımamalarıydı. O zamana kadar hep formalarının her bir tarafı irili ufaklı reklamlarla dolu takımları izlemiştim. Sonra öğrendim ki Barcelona gibi birkaç takım daha kulüp felsefesi olarak forma reklamı almıyormuş - almıyordu. Çünkü forma kutsaldı ve kulüp ona gönül veren insanların kulübüydü. O zamanlar bu felsefe bana da romantik gelmişti. Açıkçası hala öyle ama günümüz dünyasıyla ne kadar uyumlu?
 
Barcelona kulübü de böyle sorgulamış ve taraftar çoğunluğunun onayıyla 113 yıllık geleneğe son vermiş. Hatırlarsınız zaten son birkaç yıldır UNICEF ve Qatar Foundation reklamı taşıyordu Barcelona forması; ancak bunlar ticari kuruluşlar değildi. Bu yıl itibariyle ilk kez ticari bir marka olan Katar Havayolları (Qatar Airways) logosu yer alıyor formada. Katarlı firma bu anlaşma için yıllık 25 milyon sterlin (75 milyon TL'den fazla) ödemeyi kabul etmiş!
 
Barcelona taraftarının bir bölümü bu anlaşmadan memnun değil. Ama bunun nedeni onların hala romantik düşünmesi. Her şeyin para olduğu şu kapitalist dünyada beğensek de beğenmesek de para düşünülmesi gereken bir etmen. Barcelona yöneticileri de böyle düşünmüş olmalı çünkü pasif olarak (taş atıp da kolları yorulmuyor ya ;) ) kazanacakları bu meblağ ile her yıl bir iki yıldız transfer yapabilirler. Böyle bir denklemi hangi ticari yapı görmezden gelebilir. Evet, taraftarlar her ne kadar kulüplerine gönülden bağlı olsalar da tüm spor kulüpleri aynı zamanda ticari birer organizasyondur.
 
Neyse, esas ben sizinle bu anlaşmanın ürünü olan oldukça güzel bir reklam filminin videosunu paylaşmak istiyordum. Buyurun, video aşağıda: