Pedagojik Formasyon ve Eğitim Sisteminin Çıkmazları


Ne yazık ki ülkemizde eğitim sistemi bir türlü oturamadı. Sürekli birşeyler değişiyor ve olan öğrencilere oluyor. Sınav sistemlerinin değişmesine artık alıştık da eğitimin ana unsurlarından olan öğretmenin nasıl yetiştirileceği bile belli değil.

Haberlerde görmüşsünüzdür; fen-edebiyat fakültelerinde okuyan öğrencilere artık pedagojik eğitim verilmeyecek, öğretmenlik şansları ellerinden alınacak diye. "Şans" diyorum, çünkü bu bir "hak" değil - ya da değildi. Bildiğim kadarıyla birkaç yıl önce verilen bu şansla pedagojik formasyon alan fen, edebiyat ve bazı diğer fakültelerde okuyan öğrencilere mezun olunca öğretmenlik yolu açılmıştı. Şimdi, dinamik (!) eğitim sistemimizin bir neticesi olarak bu uygulamadan vazgeçildi. Peki binlerce genci öfkelendiren bu karar yerinde mi?

Aslında öte yandan eğitim fakültelerinde okuyan gençleri de sevindirdi bu karar. Nihayetinde, zorlu öğretmen atama yarışında birçok rakipleri elendi. Aslında her iki gruptakiler de haklı. Ama doğru olan bu uygulamanın kaldırılmasıydı. Çünkü, öğretmen olmak isteyenler eğitim fakültesinde okuyor ve "öğretmen" ünvanıyla mezun oluyorlar. Öte yandan başka fakültelerden mezun olan kişilerle atama yarışına girmek zorunda bırakılıyorlardı. Sonuçta bu insanlar öğretmen olma amacıyla üniversite tercihini yapmış ve muhtemelen diğerlerine göre ÖSS'de daha yüksek puanlarla yerleşmiş kişiler. Ülkedeki ihtiyaç fazlası öğretmen sayısını (ya da istihdam edilemeyecek kadar çok öğretmen sayısını) göz önünde tutunca, az olan kadrolara atanması gereken kişiler eğitim fakültesi mezunları olmalı.

Şimdi, fen-edebiyat fakültesi mezunları kızmasın. Biliyorum, öfkelisiniz ve kısmen de haklısınız. Çünkü, bugün bu uygulamanın sonlandırılması ne kadar doğruysa, birkaç yıl önce başlatılması da o kadar yanlıştı. O zaman öğretmen ihtiyacı mı vardı? Yoktu ama herşeye rağmen her yıl arttırılan kontenjanlarıyla fen-edebiyat fakültelerinin daha cazip hale getirilmesi gerekiyordu. Ben kendim de bir fen fakültesi mezunu olarak şunu belirtmeliyim: Fen fakültesi bilim insanı yetiştirir. Ya da en azından bilimle ilgili yan alanlarda (ilaç-kimya sanayi ar-ge dışı işler, bilim yazarlığı vs.) çalışabilecek insanlar yetiştirir. Ancak hemen her üniversitede fen fakültesi mevcut ve kontenjanlarda oldukça fazla. Sorulması gereken soru şu: Türkiye'nin her yıl bilmem kaç bin biyologa, fizikçiye, matematikçiye, kimyagere ihtiyacı var mı? Yoksa mezunlar alakasız işlerde çalışmak zorunda mı kalıyorlar? Ya da, daha da kötüsü, işsiz mi kalıyorlar?

"Hızla Artan Üniversite Sayısı" başlıklı yazımda, başlıktan da anlaşılacağı gibi, kısa zamanda bu kadar çok üniversite açmanın gerçekçi olmadığını yazmıştım. Üniversite sayısı gibi ve hatta daha önemli olarak fakülte ve bölüm kontenjanları daha gerçekçi bir şekilde yeniden belirlenmeli ve her yıl arttırılmamalı. Ancak böylece insanları aldatan sisteme biraz olsun çeki düzen verilebilir.

Yorum Gönder

Yorum yaparken Türkçe'yi doğru kullanma ve argo sözcüklerden kaçınma hassasiyetiniz için teşekkürler!