"Yumuşak Başlıyız; Uysal Koyun Değiliz"

Perşembe gecesi kanallar arasında zap yaparken NTV'de Davos 2009 kapsamında düzenlenen panelde Başbakan Tayyip Erdoğan'ın konuşmasıyla karşılaştım. Bir süre dinleyince bunun Başbakan'ın bizzat düzenlenmesini istediği Gazze konulu toplantı olduğunu anladım. Kendisine tanınan süre içerisinde Gazze'de yaşanan katliamı Dünya kamuoyuna anlatmaya çalışıyor, bunu yaparken duygusal konuşuyor ve bu zaman zaman vücut diline da yansıyordu. Panelde Şimon Peres'in de olduğunu ve Başbakan'ın İsrail'i suçlayıcı açıklamalarını doğrudan olmasa da ona karşı dillendiriyor olması ilerleyen dakikalar da panelin daha ilgi çekici bir hal alacağının işareti gibiydi. Nitekim sıra İsrail Cumhurbaşkanı Peres'e geldiğinde bu tespitimde haklı olduğumu anladım. Peres yirmi dakikadan uzun süren konuşmasında doğal olarak İsrail'i savundu ve aslında kendilerinin barışı istiyen taraf oldukları ve savaşın kaynağının Hamas olduğunu oldukça ikna edici bir üslupla anlattı. Neredeyse tüm konuşması boyunca yüksek tondan konuşan Peres zaman zaman Erdoğan'a döndü ve doğrudan ona yönelik eleştirilerde bulundu. Sabırla Peres'i dinleyen Erdoğan'ın ara ara aldığı notlar Peres'e cevap vermeye hazırlandığını gösteriyordu. Ancak bu durumu fark etmediğinden midir yoksa başka bir sebepten midir bilinmez, moderatör David Ignatius, Erdoğan'a konuşma hakkı vermemekte ısrar etti. Dahası Başbakan'ı omuzuna dokunarak uyarmaya çalıştı. Erdoğan ise moderatörün süre konusundaki haksızlığı başta olmak üzere bir iki dakikada öyle sözler söyledi ki salon bir anda buz kesti. "Benim için Davos bitmiştir," sözüyle salondan ayrılması ise şok etkisini katladı.

Az çok herkes bu olayı haberlerden seyretme fırsatı buldu. Elbette böylesi ani bir çıkış son dakika haberi mahiyetinde tüm dünyaya duyuruldu. İlk andaki şok etkisiyle televizyon kanallarına bağlanan yorumcuların görüşleri belki de durumu yeterince değerlendirecek vakit bulamadıklarından genelde olumsuzdu. Ancak bir gün sonra televizyon ve gazetelere yansıyan görüşler nispeten daha iyimserdi. Peki gerçekten Başbakanı'ın bu davranışı ne kadar doğruydu?

Açıkçası canlı yayında paneli izlerken Başbakan'ın haklı olmakla birlikte tepkisinin aşırı olduğunu düşünmüştüm. Fakat kısa süre sonra bu tepkinin ortaya konulması gereken bir tavır olduğuna inandım. Başbakan Erdoğan'ın da bizzat açıkladığı gibi hem moderatörün haksız yönetimi ve doğru olmayan fiziksel müdahaleleri hem de Peres'in yüksek ve sert sesle hitabı ve zaman zaman doğrudan Başbakan'ı hedef alması böyle bir tavrın ortaya konulması için yeterli sebeplerdi. Ancak bana kalırsa yapılan tek hata - ki bu olayın planlanmış olmadığı kanısındayım - Erdoğan'ın bir daha Davos'a gelmeyeceğini söylemesidir. Nitekim olaydan kısa süre sonra Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Klaus Schwab ile Erdoğan kısa bir basın toplantısı ile gerilen ortamı yumuşatmaya çalıştılar. Bu konuşmada ve daha sonrasındaki açıklamalardan anlaşılan Başbakan'ın gelecek yıl yeniden Davos'a gitme ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyor. Zaten dünya ekonomisi ve siyaseti için bu denli önemli olan bu forum Türkiye için de oldukça önemli ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın doğrudan foruma tavır alması pek mantıklı olmayacaktır.

İsrail ve ABD ile ilişkilerin gerilmesi yönünde belirtilen görüşler ise özellikle Erdoğan'ın İsrail'i veya Peres'i hedef almadığını söylemesi ve Peres'in de telefonla üzüntüsünü Başbakan'a iletmesi ile önemli ölçüde çürütülmüştür. Orta Doğu'nun geleceği için bölgenin güçlü iki ülkesinin karşı karşıya gelmesi ortalığı tam anlamıyla karıştırırdı. Fakat böylesi bir olayın yaşanması hiç kuşkusuz bu tartışmadan çok daha fazla bir sebebe gereksinim duyar.

Her ne kadar Başbakan'ın tavrı Yahudi karşıtlığı ile alakalı olmasa da masum insanları savunmanın yanında konuşmasında Hamas'ı da savunması Türkiye'nin arabuluculuk rolüne bazı taraflar açısından gölge düşürmüştür. Bazı batılı siyasetçilerin Türkiye'nin yavaş yavaş saf değiştirmekte olduğu görüşüne ne yazık ki destek vermiştir. Bununla beraber Başbakan'ın tavrı batılı ülkelerde de olmak üzere bir çok kesimde haklı ve onurlu bir duruş olarak algılanmıştır. Bir ölçüde Türkiye'nin her hangi bir muhattabına karşı gerektiğinde sert cevap verebilecek güçte olduğunu göstermesi bakımından da yaşananlar değerlendirilebilir.

Yorum Gönder

Yorum yaparken Türkçe'yi doğru kullanma ve argo sözcüklerden kaçınma hassasiyetiniz için teşekkürler!