Yükseköğretim Kurumu (YÖK) artık üniversitelere araştırma görevlisi alım sürecini üniversitelere bırakmak yerine merkezi sistemle yürüteceğini açıkladı. Peki bu ne anlama geliyor? Gerçekten daha iyi bir sistem mi? Sınavların sıkça tartışıldığı ülkemizde yine sınavlara yüklenmek doğru mu?
Öncelikle şimdiki durumu özetleyelim ve kısaca bilgi verelim. Araştırma görevlisi yüksek lisans ya da doktora öğrencileri arasından seçilir. Görevi süresince bağlı olduğu birimde akademik çalışmalara yardımcılık yapar ve karşılığında belli bir ücret alır. Yani akademik kariyerin başlangıç basamağı olarak tarif edilebilir. Asistan olarak da adlandırılan araştırma görevlisi özellikle danışman hocasına karşı sorumludur ancak bölümle ilgili genel görevleri de olabilir (örneğin sınav gözetmenliği gibi).
Araştırma görevlisi seçiminde bugüne kadar üniversiteler özerklikleriyle bağdaşır şekilde kendi kriterlerini uyguluyordu. Elbette ALES (Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitim Giriş Sınavı), çeşitli dil sınavları (ÜDS, TOEFL, IELTS vb.) ve lisans mezuniyet not ortalaması gibi sayısal kriterler hem lisansüstü öğrenci seçiminde hem de onlar arasından isteyenler için araştırma görevlisi seçiminde kullanılıyordu. Yeni sistemde YÖK müracat eden adayların bu sayısal verilerini belli oranlarda (%50 ALES + %35 not ortalaması + %15 yabancı dil sınav) kullanarak sıralama ve kontenjanlar dahilinde yerleştirme yapacak.
Değişikliğin nedeni olarak YÖK bugüne kadar yapılan haksızlıkları gösteriyor. Benim de internetten araştırdığım kadarıyla özellikle küçük şehirlerdeki devlet üniversitelerinde bugüne kadar kullanılan sözlü ya da yazılı veya her ikisi birlikte mülakatlar objektif yapılmayarak adam kayırma gerçekleştiriliyormuş. Bu açıdan bakıldığında mülakatın devre dışı bırakılması ve merkezi yerleştirme bu tip haksızlıkların önüne geçecektir. Ancak işin farklı boyutları da var.
ALES ve dil sınavları herkesin girdiği eş değerli sınavlar. Ancak not ortalaması burada eşitliği bozuyor. YÖK Başkanı "Akraba, tanıdık, eş dost arasından seçilen akademik personel alımını tarihe gömen Öğretim Görevlisi Yetiştirme Programı(ÖYP), tamamen objektif koşullar ve maksimum şeffaflık getiriyor. Harran Üniversitesi’ndeki başarılı bir öğrenciye Boğaziçi Üniversitesi’nde akademisyen olma fırsatı veren sistem, modern dünyadaki üniversiteler arası kültürel geçişkenliği de sağlayacak," diyor. Bu sözde saklı olan gerçek üniversiteler arasındaki fark. Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ, İstanbul, Marmara vs sayabileceğimiz üniversitelerde rekabet daha fazla ve ÖSS sisteminden daha başarılı öğrencileri bir araya getirdikleri için büyük okullarda yüksek not ortalaması sağlamak diğer okullara göre daha zor. O halde %35'lik not ortalaması faktörü pek de adil değil. Bu faktörü değerlendirmeden çıkarmak ise öğrencinin kendi alanındaki birikimini değerlendirmemek olur. Her uzmanlık alanı için merkezi sınavlar da yapılamayacağına göre burada bir handikap var.
Yeni sistemin ikinci eksisi ise klasik usta-çırak ilişkisini göz ardı etmesi. Danışman hoca ile araştırma görevlisi öğrencisinin aynı konuda çalışmak istemesi çok önemli bir husus. Merkezi yerleştirmede bu konu göz ardı edilmiş durumda. Öğrenci, o bölümde hangi alanlarda araştırma yapılıyorsa bu alanlara yönlenmek zorunda. Halbuki yukarıda bahsettiğimiz mülakatın esas amacı budur: Adayın çalışma konusuna ilgisini ve verilecek göreve yeterliliğini tartmak.
Üçüncü bir husus ise halihazırda doktora eğitimini tamamlamış çok sayıda araştırıcının yardımcı doçent olmak üzere beklemekte olduğu gerçeğine rağmen ÖYP sistemi ile öğretim üyesi yetiştirmenin çelişkisidir. Elbette öğretim üyesi ihtiyacı vardır. O halde neden beklemede olan doktoralı araştırıcılar başta yeni kurulan üniversiteler olmak üzere ihtiyaç halindeki kadrolara atanmıyor?
Görüldüğü gibi her sistemin kendine göre avantaj ve dezavantajları var. Yeni sistemin açıkları üzerinde düşünülmeli ve bunlar giderilmelidir. Çünkü bu sistem de mükemmel değildir.
5 yorum
Gürkan yazındaki not ortalaması kriteri konusunda haklısın. İ.Ü'de okuyanla Harran'da okuyanın not ortalaması adaletsiz şekilde farklı olur. Bunu aşmanın yolu, not ortalamasının paydasını 35'lerden 20'lere çekmek olur. Hem çok kötüler elenir, hem de nispeten daha adil bir karşılaştırma yapılmış olur.
YanıtlaUsta-Çırak ilişkisinin ve çalışma konularının öğrenci her yere girebilecek kadar yüksek puanlar yapmamışsa çok da işlemediği bir gerçek. Zaten bir yere "kapak atabilecek" kadar puanın varsa, ne hoca ne konu seçme şansın yok demektir. Genelde böyle de olur, hatta hocalar kendi öğrencisine o kadroyu kıyak geçer veya eşine dostuna. Oysa o kadroda hocayla ilişkisi olmayanların da eşit miktarda hakkı var. Sırf bir başkası daha önce hocanın gönlünü ferah tutmuş diye oraya yerleşiyorsa bu hak yemek oluyor düpedüz.
Son olarak, doktoralılardan neden faydalanılmıyor demişsin. Söz konusu sisteme doktoralılar başvuramıyor zaten. Peki Neden? Çünkü doktoralı adamlar ÖYP'de sunulan kadrolara zaten girmeye tenezzül etmiyorlar. İstanbul'daki kalburüstü üniversiteler dışında birçoğuna görev yaptırtamazsın. Adam Aksaray'da Erzurum'da yar.doç olmayı kabul etmiyor ki? Oysa ÖYP'de lisans öğrencilerince Aksaray gibi yerler bile 88'lik öyp puanlarıyla kapanıyor, yerleşenler bizim okuldaki dönemin okul ikincileri.
Bir diğer durum daha var; ÖYP yeni bir sistem evet, ama eski sistem çöpe atılmadı.Cari sistemle alımlar da devam ediyor, dolayısıyla doktoralılar arzu ederlerse yine asistan olarak yerleşebiliyorlar.
Sanırım ÖYP dışından asistan almayı tamamen durduracaklar. Son bir iki yıldır ikisi birlikteydi; çünkü ÖYP sistemi deneme aşamasındaydı.
YanıtlaOlabilir. Ama halen eski sistem devam ediyor. Bir süre daha da devam eder. ÖYP sisteminin oturmasına daha var.
Yanıtlaben anadoluda bir okulda okudum dediğiniz gibi okul berbattı 3 hoca vardı biraz masa sandalye ve bir bina okul surekli bina dikiyor ama hoca yok adını vereyim ogu ve bir hoca gerçekten hastaydı adam manyaktı ve hoca olmadığı için butun dersleri bu adama verdiriyorlardı adamın her desinde 80 kişinin yarısı f alıyordu 30 kişiye d veriyodu evet c bile vermiyordu sınıfa sürekli hakaret gerizekalısınız tembelsiniz biçiminde 80 kişide mi gerizekalıydı acaba üç beş öğrenciye a veriyordu onlarsa ister inanın inanmayın ama hiçbirşey bilmiyorlardı bir gun onlardan birisi sınavda önüme oturdu kağıdını gördüm ve inanın a lık değil c lik olamazdı. yani anadoludaki üniversitelerde adam kayırma zevk için not vermeme gibi tonla pislik var anadoluda 4.0 la mezun olmak diye birşey yok çünkü genelde düzgün hocalar iyi okulları tercih ederken böyle hastalıklı tipler bize denk geliyor.
Yanıtlaen güzel çözüm ne mi yapsınlar bir tus benzeri bilim sınavı iyi bilen çalışan kazanıp okusun ales kalksın
YanıtlaYorum Gönder
Yorum yaparken Türkçe'yi doğru kullanma ve argo sözcüklerden kaçınma hassasiyetiniz için teşekkürler!