Es-Es Gezisi 1: Eskişehir

İstanbul'un Anadolu'ya açılan kapısı Haydarpaşa Garı

Hani her zaman derler ya insanın bir planı olmalı diye. Hayatta başarılı olmak için iyi bir plan yapmak ön şart diye düşünürler. Ama bence planları bir kenara bırakmakta fayda var. Hedefiniz olsun yeter!

Aslında bu ilginç bir gezi öyküsü ama kendi içinde bir mesajı olduğunu düşünüyorum ve bunu ilk paragrafta yazdım - alışıldığın dışında. Ne de olsa yaşadığımız çoğu şey, bazen fark etmesek de, bize birşeyler öğretir.

Ağustos ayında bloga yazı yazma fırsatım fazla olmadı. Çünkü staj yapıyordum ve günde dört saat yol kat ettiğimi de hesaba katınca dinlenmek, yazamaya iyi bir alternatifti. Birlikte staj yaptığım, aynı zamanda sınıf arkadaşım olan Ahmet Göksü hafta sonu biryerlere gitmeyi teklif etti. İstanbul'a yakın bir şehre gidip biraz hava almak iyi gelecekti; ben de kabul ettim. Birkaç gün sonra gelip Eskişehir'in iyi bir seçenek olduğunu söyledi. O da ben de daha önce Eskişehir'e gitmemiştik ancak bir başka arkadaşımız orada yaşıyordu. Yalnız şehri gezakla yetinmeyecektik: Tarih meraklısı olan Ahmet, Eskişehir'de yer alan Frigya Vadisi'ni, özellikle Yazılıkaya'yı gezmemizi tavsiye etti.

Cuma akşamı Haydarpaşa garındaydık. Yanımızda çantalarımız, çadırımız, uyku tulumlarımız, elimizde biletlerimiz vardı. Trenin kalkış saatini beklerken Portekizli, otuzlu yaşlarında gezgin bir kadınla tanıştık. Anna adlı bu turist trenle birçok ülkeyi gezmişti. Şimdiki durakları arasında Kapadokya ve Konya vardı. Biraz sohbetten sonra trene bindik. Ancak Anna başka bir kompartmandaydı, sanırım yataklı olanlardan birindeydi. Gürültülü, ucuz kompartmanımızda keyifli yolculuğumuza başladık. Trende Anna'yı bulmayı denedysek de başarılı olamadık. Çünkü geceydi ve birçok kompartmanın kapısı ve perdeleri kapatılmıştı. Tek tek hepsine giremezdik. İnanır mısınız, Anna'yı günler sonra Sultanahmet'te tekrar gördük. Türkiye'de bulunmaktan ve seyahatinden gayet memnun görünüyordu. Ben bu yazıyı yazdığım gün o Portekiz'e dönüş yolculuğunda.

Saat sabahın dört buçuğunda trenimiz Eskişehir İstasyonu'na ulaştı. Oldukça yorgunduk ve gün doğana kadar uyumak için çadırımızı kurmaya karar verdik. İstasyondan çıkıp çadır kurmaya uygun bir yer aramaya başladık. Yorgunduk ve hava karanlıktı; çok fazla dolaşmadan Porsuk Çayı kenarındaki parka çadırımızı kurduk, içine girdik. Ancak az sonra Eskişehir'in hoş geldiniz sürpriziyle karşılaştık. Pırıl pırıl bir gökyüzü olmasına rağmen yağmur yağmaya başladı! Parkın fıskiyeleri çalışmıştı ve ıslanmaya başlayan çadırın içinde mahsur kaldık - sanırım dört kadar fıskiyenin ıslattığı bir açıdaydık. O kadar gerçekçi bir yağmur efekti olmuştu ki her an gök bile gürleyebilirdi! Neyseki çadırımız nemlenmesine rağmen su geçirmedi ve fıskiyeler birkaç dakika sonra durdu. Bu sürprizden sonra kan çanağına dönmüş gözlerimizi daha fazla yormadan uyuduk. Ancak sürprizler henüz bitmemişti.

Film setinde geziyormuşum hissi uyandıran Odunpazarı

Uykuyla uyanıklık arasında bir ses duydum: Çadırın dışında duran park görevlisi telsiziyle şunları söylüyordu: "Vatandaşın biri parka çadır kurmuş. Ben de 155'i aradım." Bu sözü duyunca uyku muyku kalmadı. Şoka uğramış bir vaziyette Ahmet'i uyandırmaya çalıştım. "155'i aramış adam," deyince onun verdiği cevap görülmeye değerdi: Uyku tulumunun içinde dönerken, gayet umursamaz bir tavırla "Boş ver," dedi. Güler misin ağlar mısın durumu yani. Çok geçmeden çadıra vuran gölge onu da uyandırdı. Gölgenin şeklinden ve dışarıdan gelen seslerden bunun olay yerine intikal eden polis memuru olduğunu anlamak zor olmamıştı. Yavaşça çadırın fermuarını açıp dışarıda meraklı gözlerle bize bakan polisle yüz yüze geldiğimiz sahne de görülmeye değerdi. Ahmet hala uyku mağmuruyken işi toparlamak bana düştü. Kısaca durumu açıkladım ve memur bey bunu anlayışla karşıladı. Olay fazla uzamadan kapandı yani. Ancak hala merak ettiğim şey polis ve park görevlilerinin ufoya bakar gibi merakla ve çekinerek parka kurulmuş çadırımıza baktıklarını gören çevre sakinlerinin tavrı. Keşke bunu görebilme şansım olsaydı.

Eskişehirli arkadaşımızla birlikte gün boyu şehri dolaştık. Şehirde kıvrılıp akan Porsuk Çayı, birçok heykel, camiler, Lületaşı Müzesi ve Cumhuriyet Müzesi, parklar, Odunpazarı ve görülmeye değer daha birçok şey ve yer... Kısaca yorumlamam gerekirse Eskişehir modern ve güzel bir yer. Hım, bir de dedikleri gibi öğrenci şehri. Yazın gitmeme rağmen bunu görebildim.


Tarih kokan alış veriş mekanı: Odunpazarı'nda bir pasaj

Yazılıkaya'ya gidiş maceramız ise ayrı birşey. Mümkün olduğunca kısaltmaya çalışmama rağmen yazı yeterince uzun oldu; bu yüzden gezinin kalan kısmını ikinci bir başlıkta yazsam iyi olacak.

"Es-Es Gezisi 2: Seyitgazi"yi okumak için tıklayın.

Yorum Gönder

Yorum yaparken Türkçe'yi doğru kullanma ve argo sözcüklerden kaçınma hassasiyetiniz için teşekkürler!