Tarihte birçok karanlık sayfa vardır. Tarihten sorumlu değiliz ama bir insan olarak bundan utanç duyarız. Bu utanç verici, karanlık sayfalardan birçoğu İkinci Dünya Savaşı'na aittir. Ulus olarak kanla yoğurulmuş bu bataklığa batmadık; ancak tüm dünyada milyonlarca insanın sonu bu bataklıkta oldu. Bugün bu insanları anıyor ve onlar için üzülüyoruz. Ne yazık ki ölüm, kan ve göz yaşı yıllara meydan okuyor ve acı dolu insanlık tarihi ders alınmaktan ziyade örnek alınmaya devam ediliyor. Yine de bu acıları hafızalarda canlı tutmak için yazılan kitaplar ve çekilen sinema filmleri ders almayı bilenler için, genç nesiller için sanırım oldukça faydalı oluyor. Bu filmlerden biri de Schindler'in Listesi (Schindler's List); bugün biraz bu film ve bahsi geçen şahıs hakkında konuşalım.
Oskar Schindler yaptıklarıyla hepimize örnek olabilecek, insan olma onurunun ne olduğunu hatırlatan bir kahraman. Hikayesi, 7 Oscar kazanan Schindler'in Listesi filmine rağmen az biliniyor; en azından daha iyi tanınması gerektiğini düşünüyorum. Peki Schindler onu bu kadar övmemi sağlayacak ne yaptı? Özellikle filmi çekilecek kadar önemli ne yaptı, diye sormuyorum da sıradan bir vatandaşın - kendimin - övgüsünden bahsediyorum. Çünkü ünlü bir gangsterin de hayatı beyaz perdeye aktarılabilir, bu film de birçok ödül kazanabilir ama vatandaşın övgüsünü kazanamaz. Neyse kahramanımızın hikayesine geri dönelim; daha doğrusu başlayalım.
Oskar Schindler, 1908'de Avusturya-Macaristan'da doğdu. Daha çok pazarlama işleriyle uğraşıyordu. 1939'da Nazi Partisi'ne üye oldu ve Almanlar tarafından işgal edilen Polonya şehri Krakow'a gitti. Buraya geldiğinde yatırım için cebinde parası yoktu ama karizmasını ve zekasını kullanarak kısa sürede bir fabrikatör olmayı başardı. Baskı altındaki Yahudilerin iş yerleri kapatılıyordu ve insan olarak görülmeyen Yahudilerin hiçbir şekilde ticaret yapmalarına izin verilmiyordu. Zaten Davud yıldızı taşıyan kollukları takmak zorunda olan Yahudiler tecrit halindeydi ve Naziler için zorla çalıştırılan köleler konumundaydılar. Yahudi endüstrici Nathan Wurzel fabrikasını satmak zorundaydı. Schindler bu fabrikayı alıp kap kacak üretimi yaparak savaş ortamında bu işten iyi para kazanabileceğini düşünüyordu; ancak yeterli parası yoktu. Savaş öncesinde ticaretle uğraşan Yahudiler artık paralarını özgürce idare edemiyorlardı, ancak saklayabilirlerdi. Bu durumda da ihtiyaç duyduklarında paralarını kullanamıyorlardı. Schindler işte bu durumdaki Yahudilerle anlaştı ve onların parası ile fabrikayı aldı. Karşılığında onlara takasda kullanarak ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri kap kacak verecekti. Ancak bir sorun daha vardı: Schindler birçok işte çalışmasına rağmen ticarette pek iyi değildi. Muhasebe işiyle uğraşıp şirketi çekip çevirecek yetenekli birine ihtiyaç duyuyordu. Bu noktada başka bir Yahudi, Itzhak Stern ile işbirliğine gitti.
Kendisi de Nazi Partisi'nden olan Schindler bağlantıları sayesinde ürettiklerini satmakta ve para kazanmakta zorlanmadı. İş gücü olarak da az para ile çalışan ve tecrit altında yaşayan Yahudileri çalıştırıyordu. Stern ise yeteneği sayesinde patronunun çok para kazanmasını sağlıyordu.
Buraya kadar anlattıklarım durumdan istifade etmeyi bilen bir iş adamının hikayesi gibi gelebilir. Ancak bu fabrika sadece kap kacak üreten bi iş yeri değildi. Nazi subaylarının keyfiyen insanları öldürmekten çekinmedikleri kamplarda tutulan Yahudiler zor şartlarda yaşıyorlardı ve zaman zaman - özellikle yaşlı ve hastalar - ölüm kamplarına gönderiliyorlardı. Schindler kendi fabrikasında çalıştırdığı Yahudilere iyi davranıyordu ve onlara kampta da zarar gelmemesi için Nazi subayı arkadaşlarını uyarıyordu. Hatta bazı yaşlıları ve çocukları hiçbir işine yaramayacaklarını bildiği halde, sırf koruyabilmek için işçi olarak alıyordu.
Durumun iyice dramatikleştiği nokta yeni gelecek esirlere yer açılması için kamptaki birçok Yahudinin ölüm kamplarına gönderilmesi gerekliliğinin ortaya çıkmasıydı. Hayvanca muameleye tabi tutulan, çırıl çıplak soyularak sözde sağlık kontrolünden geçirilen, susuz bırakılan, hiçbir neden yokken öldürülen Yahudiler şimdi yakılmak üzere fırınlara götürüleceklerdi. Bu noktada Schindler, Krakow'daki fabrikasını kapattı ve memleketinde yeni bir fabrika satın aldı. Bağlantıları ve rüşvet yoluyla fabrikasında çalıştıracağı Yahudileri kamptan alıp götürebilme hakkını elde etti. Şimdi hiçbir şarta bakmaksızın kamptan mümkün olduğunca çok Yahudiyi işçi olarak satın almak - herbiri için ayrıca para ödüyordu - için Stern'in de yardımıyla bir liste yapıyordu; Schindler'in Listesi.
Avrupa'da işgal altındaki birçok yerde Yahudiler katledilirken bir Nazi Parti'li işadamı son kuruşuna kadar tüm parasını mümkün olduğunca çok Yahudiyi ölümden kurtarmak için harcıyordu. Ancak binden biraz çok kişiyi kurtarabilmişti. Fakat Stern'in de dediği gibi "Bir kişiyi kurtaran tüm insanlığı kurtarmış gibidir!"
Schindler'in yeni kurduğu fabrika top ve silah mermileri üretiyordu ve hala Nazi subaylarınca denetim altındaydı. Bir süre sonra üretilen mermilerin ve topların işe yaramadığı, standartlara uymadığı yönünde şikayetler gelmeye başladı. İşçi bir Yahudi sordu: "Bay Schindler, bu makinelerin ayarları bozuk. Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Böyle devam edersek fabrikayı kapatır ve bizi kampa geri götürürler!" Oskar Schindler'in cevabı manidardı: "Bu fabrikada üretilen mermilerle bir kişinin bile öldürüldüğünü düşünemiyorum!" Schindler parasını yetkililere rüşvet vermekle harcadı ve böylece fabrika kapatılmadı, işçiler kampa geri götürülmedi. Savaş bittiğinde bir grup Yahudi tarihin en kanlı soykırımlarından birinden kurtulmayı başarmıştı; bunlar Schindler'in Yahudileriydi.
Savaş bittiğinde Schindler tüm çalışanları serbest bıraktı. Onlardan ayrılırken dostu Itzhak Stern'e ağlayarak şunları söylüyordu: "Bu arabayı satsaydım birkaç kişiyi daha kurtarabilirdim. Bu rozeti satsaydım belki bir kişiyi daha kurtarabilirdim. Neden yapmadım?"
Oskar Schindler 66 yaşındayken 1974'te öldü. Vasiyeti üzerine Kudüs'teki Katolik mezarlığına gömüldü. İsrail'deki Yad Vashem anıtında yer alan Schindler, ilginçtir ki - tekrar belirtiyorum - soykırımı gerçekleştiren Nazi Partisi'nin bir üyesiydi. Ancak o, bu kimliğini insanları öldürmek değil hayatta tutabilmek adına kullandı, tıpkı serveti gibi. Psikopat Alman komutanına gerçek gücün bağışlayıcılık olduğunu söylerken de karakterini belli ediyordu, yaptıklarıyla belli ettiği gibi.
Oskar Schindler'in hayatı bir kitapta anlatıldı ve sonraki yıllarda Steven Spielberg yönetmenliğinde filmi çekildi ve bu film 7 dalda Oscar ödülü aldı. Hatta bugün IMDb'nin En İyi 250 Film listesinde 7. sırada yer alıyor. Fırsatınız olursa bu filmi izlemenizi tavsiye ediyorum.
Planladığımdan daha uzun bir yazı oldu diyemiyorum çünkü genelde pek plan yapan birisi değilimdir. Ancak uzun bir yazı oldu ve son bir yorumla yazımı sonlandırırsam iyi olacak! Film çok güzeldi, ancak bu yazıyı filmi değerlendirmek için yazmadım; zaten filmden sadece birkaç yerde bahsettim. Ancak bu tür filmlerin propaganda amaçlı olduğunu ileri sürüp olumsuz yorumlar yapılmasını anlayışla karşılamakla birlikte pek uygun bulmuyorum. Nihayetinde sinema burada bir amaç, belki senaryo biraz renklendirildi - aslında filmin siyah beyaz olduğunu söylemeliyim - ve abartıldı ancak esas hikaye tarihte gerçekten de yaşandı; üstelik insanların insanlığı unuttuğu bir coğrafyada ve zamanda. Ve sanırım böyle cesur ve humanist (insancıl) bir kişilik, gizli kahraman herkesce tanınmalı ve anısı yaşatılmalı. Bu yazının amacı da tam olarak budur.
Not: Yer yer tırnak içinde verilen sözler birebir aynı değildir; hatırladığım kadarını yazdım.
Oskar Schindler yaptıklarıyla hepimize örnek olabilecek, insan olma onurunun ne olduğunu hatırlatan bir kahraman. Hikayesi, 7 Oscar kazanan Schindler'in Listesi filmine rağmen az biliniyor; en azından daha iyi tanınması gerektiğini düşünüyorum. Peki Schindler onu bu kadar övmemi sağlayacak ne yaptı? Özellikle filmi çekilecek kadar önemli ne yaptı, diye sormuyorum da sıradan bir vatandaşın - kendimin - övgüsünden bahsediyorum. Çünkü ünlü bir gangsterin de hayatı beyaz perdeye aktarılabilir, bu film de birçok ödül kazanabilir ama vatandaşın övgüsünü kazanamaz. Neyse kahramanımızın hikayesine geri dönelim; daha doğrusu başlayalım.
Oskar Schindler, 1908'de Avusturya-Macaristan'da doğdu. Daha çok pazarlama işleriyle uğraşıyordu. 1939'da Nazi Partisi'ne üye oldu ve Almanlar tarafından işgal edilen Polonya şehri Krakow'a gitti. Buraya geldiğinde yatırım için cebinde parası yoktu ama karizmasını ve zekasını kullanarak kısa sürede bir fabrikatör olmayı başardı. Baskı altındaki Yahudilerin iş yerleri kapatılıyordu ve insan olarak görülmeyen Yahudilerin hiçbir şekilde ticaret yapmalarına izin verilmiyordu. Zaten Davud yıldızı taşıyan kollukları takmak zorunda olan Yahudiler tecrit halindeydi ve Naziler için zorla çalıştırılan köleler konumundaydılar. Yahudi endüstrici Nathan Wurzel fabrikasını satmak zorundaydı. Schindler bu fabrikayı alıp kap kacak üretimi yaparak savaş ortamında bu işten iyi para kazanabileceğini düşünüyordu; ancak yeterli parası yoktu. Savaş öncesinde ticaretle uğraşan Yahudiler artık paralarını özgürce idare edemiyorlardı, ancak saklayabilirlerdi. Bu durumda da ihtiyaç duyduklarında paralarını kullanamıyorlardı. Schindler işte bu durumdaki Yahudilerle anlaştı ve onların parası ile fabrikayı aldı. Karşılığında onlara takasda kullanarak ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri kap kacak verecekti. Ancak bir sorun daha vardı: Schindler birçok işte çalışmasına rağmen ticarette pek iyi değildi. Muhasebe işiyle uğraşıp şirketi çekip çevirecek yetenekli birine ihtiyaç duyuyordu. Bu noktada başka bir Yahudi, Itzhak Stern ile işbirliğine gitti.
Kendisi de Nazi Partisi'nden olan Schindler bağlantıları sayesinde ürettiklerini satmakta ve para kazanmakta zorlanmadı. İş gücü olarak da az para ile çalışan ve tecrit altında yaşayan Yahudileri çalıştırıyordu. Stern ise yeteneği sayesinde patronunun çok para kazanmasını sağlıyordu.
Buraya kadar anlattıklarım durumdan istifade etmeyi bilen bir iş adamının hikayesi gibi gelebilir. Ancak bu fabrika sadece kap kacak üreten bi iş yeri değildi. Nazi subaylarının keyfiyen insanları öldürmekten çekinmedikleri kamplarda tutulan Yahudiler zor şartlarda yaşıyorlardı ve zaman zaman - özellikle yaşlı ve hastalar - ölüm kamplarına gönderiliyorlardı. Schindler kendi fabrikasında çalıştırdığı Yahudilere iyi davranıyordu ve onlara kampta da zarar gelmemesi için Nazi subayı arkadaşlarını uyarıyordu. Hatta bazı yaşlıları ve çocukları hiçbir işine yaramayacaklarını bildiği halde, sırf koruyabilmek için işçi olarak alıyordu.
Durumun iyice dramatikleştiği nokta yeni gelecek esirlere yer açılması için kamptaki birçok Yahudinin ölüm kamplarına gönderilmesi gerekliliğinin ortaya çıkmasıydı. Hayvanca muameleye tabi tutulan, çırıl çıplak soyularak sözde sağlık kontrolünden geçirilen, susuz bırakılan, hiçbir neden yokken öldürülen Yahudiler şimdi yakılmak üzere fırınlara götürüleceklerdi. Bu noktada Schindler, Krakow'daki fabrikasını kapattı ve memleketinde yeni bir fabrika satın aldı. Bağlantıları ve rüşvet yoluyla fabrikasında çalıştıracağı Yahudileri kamptan alıp götürebilme hakkını elde etti. Şimdi hiçbir şarta bakmaksızın kamptan mümkün olduğunca çok Yahudiyi işçi olarak satın almak - herbiri için ayrıca para ödüyordu - için Stern'in de yardımıyla bir liste yapıyordu; Schindler'in Listesi.
Avrupa'da işgal altındaki birçok yerde Yahudiler katledilirken bir Nazi Parti'li işadamı son kuruşuna kadar tüm parasını mümkün olduğunca çok Yahudiyi ölümden kurtarmak için harcıyordu. Ancak binden biraz çok kişiyi kurtarabilmişti. Fakat Stern'in de dediği gibi "Bir kişiyi kurtaran tüm insanlığı kurtarmış gibidir!"
Schindler'in yeni kurduğu fabrika top ve silah mermileri üretiyordu ve hala Nazi subaylarınca denetim altındaydı. Bir süre sonra üretilen mermilerin ve topların işe yaramadığı, standartlara uymadığı yönünde şikayetler gelmeye başladı. İşçi bir Yahudi sordu: "Bay Schindler, bu makinelerin ayarları bozuk. Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Böyle devam edersek fabrikayı kapatır ve bizi kampa geri götürürler!" Oskar Schindler'in cevabı manidardı: "Bu fabrikada üretilen mermilerle bir kişinin bile öldürüldüğünü düşünemiyorum!" Schindler parasını yetkililere rüşvet vermekle harcadı ve böylece fabrika kapatılmadı, işçiler kampa geri götürülmedi. Savaş bittiğinde bir grup Yahudi tarihin en kanlı soykırımlarından birinden kurtulmayı başarmıştı; bunlar Schindler'in Yahudileriydi.
Savaş bittiğinde Schindler tüm çalışanları serbest bıraktı. Onlardan ayrılırken dostu Itzhak Stern'e ağlayarak şunları söylüyordu: "Bu arabayı satsaydım birkaç kişiyi daha kurtarabilirdim. Bu rozeti satsaydım belki bir kişiyi daha kurtarabilirdim. Neden yapmadım?"
Oskar Schindler 66 yaşındayken 1974'te öldü. Vasiyeti üzerine Kudüs'teki Katolik mezarlığına gömüldü. İsrail'deki Yad Vashem anıtında yer alan Schindler, ilginçtir ki - tekrar belirtiyorum - soykırımı gerçekleştiren Nazi Partisi'nin bir üyesiydi. Ancak o, bu kimliğini insanları öldürmek değil hayatta tutabilmek adına kullandı, tıpkı serveti gibi. Psikopat Alman komutanına gerçek gücün bağışlayıcılık olduğunu söylerken de karakterini belli ediyordu, yaptıklarıyla belli ettiği gibi.
Oskar Schindler'in hayatı bir kitapta anlatıldı ve sonraki yıllarda Steven Spielberg yönetmenliğinde filmi çekildi ve bu film 7 dalda Oscar ödülü aldı. Hatta bugün IMDb'nin En İyi 250 Film listesinde 7. sırada yer alıyor. Fırsatınız olursa bu filmi izlemenizi tavsiye ediyorum.
Planladığımdan daha uzun bir yazı oldu diyemiyorum çünkü genelde pek plan yapan birisi değilimdir. Ancak uzun bir yazı oldu ve son bir yorumla yazımı sonlandırırsam iyi olacak! Film çok güzeldi, ancak bu yazıyı filmi değerlendirmek için yazmadım; zaten filmden sadece birkaç yerde bahsettim. Ancak bu tür filmlerin propaganda amaçlı olduğunu ileri sürüp olumsuz yorumlar yapılmasını anlayışla karşılamakla birlikte pek uygun bulmuyorum. Nihayetinde sinema burada bir amaç, belki senaryo biraz renklendirildi - aslında filmin siyah beyaz olduğunu söylemeliyim - ve abartıldı ancak esas hikaye tarihte gerçekten de yaşandı; üstelik insanların insanlığı unuttuğu bir coğrafyada ve zamanda. Ve sanırım böyle cesur ve humanist (insancıl) bir kişilik, gizli kahraman herkesce tanınmalı ve anısı yaşatılmalı. Bu yazının amacı da tam olarak budur.
Not: Yer yer tırnak içinde verilen sözler birebir aynı değildir; hatırladığım kadarını yazdım.
1 yorum :
Ben bu filmi etkilenerek izlemiştim.
YanıtlaBüyük bir ders çıkarılması gereken ve mutlaka herkesin izlemesi gereken bir film.
Yorum Gönder
Yorum yaparken Türkçe'yi doğru kullanma ve argo sözcüklerden kaçınma hassasiyetiniz için teşekkürler!