2. Dünya Savaşı'nın Pasifik cephesini evlerimize taşıyacak, merakla beklediğimiz mini dizi The Pacific'te yer alan bir sahne henüz dizi Türkiye'de yayınlanmaya başlamadan tartışmalara sebep oldu. Dizinin 3. bölümünde yer alan sahnede bir Amerikan askeri ile bir Rum kadın arasında geçen diyalog İzmir'le ilgili. Konuşmada İzmir'in Türkler tarafından işgal edilip yakıldığı ifadesi İzmir'i aslında bir Yunan şehriymiş gibi gösteriyor. İşte dizide yer alan bu alakasız sahne hem diziyi yayınlayacak CNBC-e'yi zora soktu hem de modern siyasetin bir gerçeğini, lobiciliği hatırlattı.
Aslında konusu 2. Dünya Savaşı olan bir dizide neden böyle bir sahne yer alır ki? Konu bütünlüğüne aykırı olmasına rağmen böyle bir diyaloğun dizide yer alması sahnenin kasıtlı olarak araya iliştirildiğini gösteriyor. Ayrıca olayın tarihi gerçeklere tamamen aykırı olması da dizinin bütününün gerçekçiliğine gölge düşürüyor. Yani sinematik açıdan büyük bir hata aslında. Ama dizinin yapımcıları bir şekilde ikna edilmiş olmalı. Nitekim senaryonun temellendirildiği ve gerçek erlerin hikayelerine dayanan kitaplarda da böyle bir konuşmadan ya da olaydan söz edilmiyor.
CNBC-e'nin ntvmsnbc'de yer alan kamuoyu duyurusunda kanal yöneticileri durumun farkında olduklarını, yapımcıları e-posta ile uyardıklarını ve yayın sırasında ilgili sahneye sansür uygulayacaklarını açıkladılar. Bu duyuruyu buradan okuyabilirsiniz.
Acaba CNBC-e'nin adımı doğru mu? Diziyi yayınlamamak daha iyi bir seçenek olmaz mı? Ya da sansür hiç uygulanmamalı mı? Diziyi yayınlamamak devekuşunun başını kuma sokması gibi bir şey olurdu bence. Bizim izleyememiz dünyadaki milyonlarca diğer seyircinin de izlememesi anlamına gelmiyor. Aklınıza yapımcıya para kazandırma hususu gelmiş olabilir. Ancak bir kanalın ödediği ücret böylesi bir dizinin yapımcılarını çok fazla etkilemez zaten. Sahnenin yayınlanmaması ise izleyiciye saygı açısından doğru bir karar. Nasıl olsa o sahnede ne olduğunu biliyoruz ve bu sahnenin diziyle alakasız olduğunu düşünürsek izleyici açısından hikayeye bir etkisi de olmayacaktır.
CNBC-e'nin açıklamasında bir ifade özellikle dikkat çekici:
...Çünkü bu tarz lobicilik faaliyetleriyle başetmenin yolu, ses getiren yapımları yayınlamamaktan ziyade dünya çapında başarı kazanacak benzer Türk yapımları yaratmaktan ve tepkimizi uluslararası kamuoyuna daha anlaşılır ve doğru bir şekilde iletmekten geçiyor...
Bu konu birçok defa gündeme gelmiştir: Biz neden böyle yapımlarla dünyaya kendimizi anlatamıyoruz? Bu soruyla ilgili çok şey konuşulur ama uzatmanın bir anlamı yok. Ben farklı bir açıdan yaklaşacağım. Bu diziyi Yunanlılar mı yaptı? Hayır! Demek ki bizim böylesi büyük yapımlar yapmamız bir zorunluluk değil. Hani yapsak fena olmaz ama madem bir türlü yapamıyoruz (!) o halde başkalarının yaptığı yapımlara - bu örnekte Yunanlıların yaptığı gibi - neden müdahil olmuyoruz? Gidip dizilere, filmlere yalan yanlış bilgiler sokalım demiyorum, o zaman eleştirdiğimiz yanlışın parçası oluveririz. Sadece gerçekleri anlatsak yeter. Onu da mı yapamıyoruz, bari başkalarının böylesi çalımlarına engel olmalıyız. Aksi takdirde lobiciliğin merkezi olan ABD'de Türkiye'nin çıkarları için çalışması gereken kurumlar ve bunlara aktarılan paralar gözden geçirilmeli. Madem uluslararası ilişkilerde bu kadar başarısızız bari o para ve emeği başka şeylere (örneğin nükleer silahlara) ayırıp İran ya da Kuzey Kore gibi içimize kapanalım. Zaten bazı iç dinamikler yıllarca bunun için çalışmamış mıydı?
"Sakin ol neden tepkin bu kadar büyük?" dediğinizi duyar gibiyim. Ama konuya dikkat çekmek için böyle ifade etmek gerekiyor galiba. Nitekim bu lobicilik faaliyetlerindeki ilk başarısızlığımız değil - ve muhtemelen sonuncusu da değil. Her yıl Ermeni tasarılarıyla oynamaktan - gerçekten bir oyun gibi - yorulduk; sanırım bu, konunun bir başka çarpıcı ve güncel örneği.
Akıllara bu noktada iki soru geliyor: Lobi işleri için yetersiz bir ülkemiyiz (ekonomik ya da yetişmiş insan gücü bakımlarından) ve bu işler gerçekten bu kadar önemli mi? İlk sorunun cevabı basit: Yunanistan veya Ermenistan yeterliyse biz kat kat yeterli olmalıyız. İkincisine gelirsek, gönül ister ki her şey tam bir adalet ve şeffaflıkla yürüsün şu dünyada ama ne yazık ki böyle değil. O halde biz de reklamın, tanıtımın, bilginin son derece önemli olduğu çağımıza ayak uydurmalıyız. Peki dizideki sahne ne kadar önemli; yani bu tür tanıtıcı faaliyetler ne kadar etkilidir? Kendimize şu soruyu sormalıyız: Ülkeler hakkında sahip olduğumuz bilginin kaynağı nedir? Bir filmde Brezilya'yla ilgili bir sahne geçtiğini düşünün. Kaçımız acaba bu doğru mu diye araştırır ki? Bize ne Brezilya'dan, değil mi? Ama bu tür anekdotlar - ister doğru olsun ister yalan - insanların zihninde zamanla birikimci bir etki yaratıyor. Belki bir gün Brezilyalılar hakkındaki olumsuz önyargılarınızın bir önemi olabilir! Burasını sizin hayal gücünüze bırakıyorum.
Yorum Gönder
Yorum yaparken Türkçe'yi doğru kullanma ve argo sözcüklerden kaçınma hassasiyetiniz için teşekkürler!